19 Eylül 2014 Cuma
Sessiz Serzenişler...
Kâbusların karmaşasındaki içsel acıyım ben. Yitip giden çocuklukların, gün batımında balık tutamadığı çaresiz nehirim. Bulutların da ötesinde, dans eden hüzünlü meleklerin sessiz çığlıklarıyım. Beni göremezssiniz... Ben, dizleri yara bere içinde, eli yüzü kirli bir çocuğum. Karanlık gelecekle, bulanık geçmiş arasına sıkışmış, çocukluğunu şiddete teslim etmiş; yalnız bir çocuk...
Bilinmezliğin ötesinde gizli bir "sır" ım. Hayata açıklanamayan, merak uyandıran ve kendine bile zarar veren bir -sır-...
Uykudaki gecenin tek mirasçısıyım ben. Sabahın kanlı elini, ufuk çizgisine sürmesini; yas dolu gözlerle izleyen yorgun bir mirasçı.
Dünya değişmeyecek, belki daha da yorularak, daha da kötüleşerek yalanlarla çürüyüp gidecek. Ama umutları yitip bitiren ustalıkla, rollerimizi oynayan bizler varız. Dünya değişmeyecek...
Değişmeyen dünyada, hayatın içine sıkışıp kalmış günahkar ruzlarız bizler. Ben; bilinipte söylenmeye korkulan sözleri, yazan biriyim sadece. Gecenin sessizliğinde, umudun çaresiz bekleyişlerini duyan tek kişiyim... İmkansız çığlıklarla; bulutların ötesindeki meleklere haykırma cesaretini gösterip, onları daha da hüzünlendiren bir ölümlüyüm sadece.
Belki martıların kanat çırpışları, belki de başak tarlalarını okşayan narin rüzgarım. Öfkelerine gem vurmayı başarmış ve kimi zaman içi nefretle dolmuş biriyim.
Ben asi rüzgarların sözcüsü; gecenin tek mirasçısı, umutların içli ağıtlarını dinleyip hiç değişmeyecek bir dünya için hüzünlenen meleklere haykırıyorum... Sessiz ve kuzguni çığlıklarlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder