28 Şubat 2015 Cumartesi

Bursa Beğendik de Bir Kahve İçin, Etrafı Gezin...

    Özellikle Bursa da yaşayanları ilgilendirecek ancak, şehir dışından gelenlerinde belki yolunun düşebileceği yeni açılan bir yer var Bursa F.S.M. nin paralel bir alt caddesinde aqua parka gitmeden onun sırasında yapılan harika bir kompleks ismi; Beğendik...
    Beğendik Plaza tam manası ile bir kompleks, içinde cafe, restoran, alışveriş, sinema, pub, eğlence ve daha birçok şey bulunduran muhteşem bir yer. Yaza kadar, şimdilik boş olan dükkanlara açılacak mekanlar olacak. Ancak burası tam bir AVM de değil orta kısmında havuzları ve bankları ile açık havada otururken, sıra sıra dükkanlara uğrayıp bakınabilirsiniz. Yanyana cafeler, publar, restoranlar ile bu yaza capcanlı girecek bir yer. En ilgimi çeken ise tadilatının devam ettiği yakında açılacak ve jazz konusunda canlı müzik hizmeti verecek alaçatı kıraathanesi... Beğendik en alt katında devasa bir yiyecek alışveriş çeşidi sunuyor müşterilerine, öyleki en taze meyve ve sebzelerin en fazla çeşidini burada bulabilirsiniz. 
    Birçok tropik egzotik meyveden, çeşitli sebzelere uzanan türleriyle her daim taze ürün alabilme fırsatını müşterilerine sunuyor. Güzel bir fikir ile bu kattan geçilen sera bahçesi ise yaz-kış kendi ürünlerini yetiştirebilen bir yer olmanın gururunu taşıyor. Serada taptaze naneler duvar boyunca yemyeşil uzanırken, sıra sıra raflarda ekili, domates, çilek ve diğer ürünler müşterilerine dalından seçerek alma olanağı sunuyor. Bu konuda müşterilerin ayağına organik tarımı getirmesi ile bir ilk diyebiliriz .
  Yine ithal ve çeşitli kahveleri çekirdek olarak alıp, tazecik içme fırsatını yakalamanızda burada mümkün. Zeytin yağlarındanda istediğiniz çeşidi minik ekmek dilimleri ile tadarak, oluşturdukları dolum kısımlarından çeşme ile şişelere doldurabiliyorsunuz. Farklı bir yer Beğendik, ürün yelpazesi çok geniş, indirim kartı da çıkartıp, indirim fırsatlarından yararlanabiliniyor.Üst kattaki cafe ve yemek bölümü dekorasyonu oldukça güzel, simsiyah tavan, tertemiz zemin, avizeler, duvar kağıtları içeriye gayet zengin bir görünüm veriyor. Cafe bölümünden ayrıca yemek bölümüne geçerek, sunumdaki bir çok güzel yemekten istediğinizi seçip alabiliyorsunuz. Bu yaz burası muhteşem olacak mutlaka ziyaret edin. Çevre düzenlemesi de bitmiş, arka tarafta otoparkı var ve vale hizmeti de veriyor. Tesisin yine arkasından devam eden, çevresi harika yeşillendirilmiş güzel yoldan dilerseniz lunaparka da gidebilirsiniz. 

Şarm El- Şeyh Gezi Rehberi

    Kızıldeniz e kıyısı olan Mısır ın Sina Yarımadasındaki sürpriz bir kent burası. Dubai gibi çölde karşımıza çıkan vahalardan. İçine kocaman bir dünyayı sıkıştırmış muazzam bir kıyı şeridi.
   1979 da Amerika Hükümeti nin ısrarları üzerine yapılan bir antlaşma sonrasında İsrail den alınıp Mısır a geri verilen bu bölge, bugün dünyanın deniz, kum ve eğlence merkezleri konusunda ilk sırada gelen isimlerinden biri. Tamamen turistik olarak hizmet veren Şarm el- Şeyh derin fakat tertemiz, turkuaz denizi ve muhteşem Kızıldeniz manzarası ile sizi bambaşka bir yerde olmanın heyecanıyla baş başa bırakacak. Buradaki tatiliniz egzotik Mısır kültürüne dair her şeyi keşfederken bir yandan da yapılacaklar arasında ilk sırada gelen dalış etkinliklerini kaçırmamanız gerekiyor. Muhteşem su altı zengin görüntüleri, ve resifleriyle burası tam bit cennet.
    Dağların sarıp sarmaladığı Şarm El- Şeyh de kıyı kesimdeki kumsal 30 km boyunca muazzam şekilde uzayıp, gidiyor. Bunun en önemli turistik kısmı ise; Naama Sahil Bölgesinde, burada aklınıza gelecek her tip su sporu etkinliğini bulabilirsiniz ve muhteşem kumsalında ata binebilirsiniz. Kumsaldaki zamanınızı doldurunca etrafta bir çok restoran, alışveriş merkezi capcanlı bir şekilde sizi bekliyor olacak.
    Tarihi bölge olarak kültür gezisi yapma olanağınız da bulunuyor. Sina Dağı Hz. Musa ya gelmiş olan On Emirin indiği dağ olarak biliniyor. Dilerseniz burada mistik bir yolculuğa çıkabilir ve Musa Yolu isimli yoldan sizi dağın zirvesine ulaştıracak, 4 bin basamağı katedebilirsiniz. Zirve de tüm profesyonelliğinizi konuşturarak mükemmel Sina Çölü manzaraları ile arşivinize yeni gezi fotoğraflarınızı ekleyebilirsiniz. Bir diğer ziyaret edilmesi gereken yer ise; Azize Katherina Manastırı. Bu manastır İmparator Jüstinyen Dönemi nde yapılmış Sina dağının dibinde yer alan bir manastır M.S. 500 lü yıllara kadar uzanan bir geçmişe sahip. Burasının İskenderiyeli Azize Katherina nın mezarının bulunduğu yer olduğuna dair bir inanç var. Hz. Muhammed, Azize Katherina Manastırı nı koruma amacıyla anlaşma yaparak el basarak imzaladığı bu anlaşmayı da manastırın içindeki gezintinizde sergilendiğini görebilirsiniz. Bu manastır içerisinde ilginç bir de cami var. Fatımi Cami kıblesinin yanlış yapılması yüzünden hiç kullanılmamış.
    Şarm El- Şeyh kentine 30 km uzaklıktaki Ras Muhammed Ulusal Parkı mutlaka görülmesi gereken bir diğer yer. Birçok egzotik hayvan ve bitki keşfedeceğiniz bu yerde, çok güzel anlar geçirebilirsiniz.
    Şarm kenti bir kıyı şeridi kenti olmasından dolayı sizi bol ve zengin deniz mahsülleri menüsü sunacak. Ama çeşit olarak, geleneksel Mısır mutfağı yanında dilerseniz Japon, Tayland mutfağını da deneyebilir ve hatta Fransız mutfağına özgü yemeklerde bulabilirsiniz.
    Gece hayatı ise capcanlı olan Şarm El- Şeyh, clubları, marinaları, şıkır şıkır otelleri, alışveriş merkezleri ve casinoları ile her tarza hitap eden bambaşka bir dünya ile ziyaretçilerini bekliyor.

Şarm El- Şeyh Uçak Bileti Fiyatlarına BURADAN ulaşın.

27 Şubat 2015 Cuma

Son Kızılderilileri Dünyaya Anlatan, Edward Curtis in Fotoğrafları...

    Edward Curtis; hayatını, ailesini ve her şeyini hiçe sayarak yok oluşun eşiğindeki Kızılderili Kabileleri fotoğraflamış, bu yolda kendi hayatını heba etmiş ve Amerika nın asıl sahipleri olan kızılderili ırkında yok olması gerçeğini değiştirememiş...
    Amerikalı fotoğrafçı Edward Curtis, birçok kızılderili kabilelerde binlerce fotoğraf çekmiş bunun uğruna, onlarla kıtanın doğusundan batısına yolculuk yaparken ömrünün 30 yılını harcamış. Bu fotoğraf tutkusunun başladığı 1900 lü yıllarda Erward Curtis ailesi olan kendi halinde Seattle lı bir fotoğrafçıyken yerli kabilelere dikkat çekmek ve bu ırkın yok olmamasını sağlamak amacıyla Amerika nın batısına yolculuk yapıp henüz, el değmemiş olan bu topraklarda, yok edilmeden önce 80 kadar kalmış son kızılderili yerli kabilelerin birçok fotoğraflarını çekti.
    Özellikle kovboy filmlerinde isimlerini çok duyduğumuz Apache (Apaçi) kabilesinin şefi Geranimo yu da fotoğraflayabilmiş Edward Curtis ten geriye eskiden yaşamış ve artık toprakları, kabileleri olmayan yerlilerin resimlerdeki solgun yüzleri kalmış... Edward Curtis in neredeyse tüm hayatını adadığı bu projesi Dünya nın ilk belgeseli olarak kabul edilmiş. Bu duyarlı fotoğrafçı yok olmaya başlamış kızılderili ırkın kimsenin umurunda olmayışına üzülerek, Dünya ya onlarında burada olduğunu ve buranın aslında onların toprakları olduğunu göstermek istemiş... Gerisinde 3 bin küsür fotoğraf bırakmış.
    Edward Curtis ilk olarak bu tutkulu fotoğraf yolculuğuna çocuğu ve karısı ile başlamış. Ancak bu tekinsiz yıllarda başlarına birçok kötü olay gelince, ailesi ile yollarını ayırmış. Hatta karşılaştığı onca zor durum esnasında 45 bin negatifini kaybetmiş. Tabiki ilk zamanlarda Kızılederililer bu beyaz adamın etraflarında dolaşmasını istememişler ve rahatsız olmuşlar ne de olsa beyazlar bu kıtaya peşlerinde yalnızca ölümü sürükleyerek getirmişler. Sonralarda bu adamı aralarını almışlar ve ona saygı göstermişler, kabullenmişler.
    Edward Curtis ten geriye kalan bu fotoğraflarda yok edilmiş bir halkın mağrur bakışları ve kendi halindeki yaşamları izlenebiliyor. Kendisi ise 30 yıllık bir fotoğraf maratonunun ardından beş parasız bir şekilde, sağlığı bozulmuş ve ailesini kaybetmiş olarak hayata gözlerini yummuş...

26 Şubat 2015 Perşembe

Çölde Yaratılmış Devasa Bir Vaha; Dubai

    Bu hafta hep tropik yerlerle ilgili açılış yazıları yazdım. Ve genelde Hint Okyanusu ndaki güzel yerleri anlattım, şimdi biraz daha bize yaklaşalım. Basra Körfezi ve Umman Körfezi kıyılarında yer alan Dubai nin çöl üzerindeki küçük bir kasabadan, gökdelenler cennetine dönüşmesi...
    1900 lü yıllarda sadece liman kasabası olarak, küçük bir balıkçı kasabasıydı Dubai. Balıkçılık birincil meslek olduğu için Dünya Piyasasına "inci" ile girmişti. Ancak 1930 larda karşılaşılan Dünya genelindeki ekonomik kriz inci piyasasını da vurdu ve bu da Dubai nin ekonomisinin çökmesine sebep oldu. Dubai azimli bir ülke ve şansı yaver giderek 60 lı yıllarda petrolün bulunmasıyla ihracata başlandı. Aynı anda İngiltere egomanyasından kurtulunup 7 bölgeyi birleştirerek Birleşik Arap Emirliklerini kurdular.
    Sonrasını zaten herkes biliyor. Günümüzde Dubai aldı başını gitti, petrol, turizm, ülke dışında oynanan uluslararası kaçak oyunlar derken, Dubai yaşayanları çok çok zengileşip, şımardı. Ama turizm her türlü kat kat artarak yoğunluğunu sürdürdü. Dünyanın her yanından inanlar, çölde yaratılmış bu metropolü görmek için geldiler.
    İnternet üzerinden bir günde Dubai Vizesi alınabiliyor, ister turlarla, isterseniz balayına, tatile rahatlıkla gidebilirsiniz. Dubai bir Arap ülkesi diye sakın diğerleriyle karıştırmayın burası bambaşka bir yer. Zaten hemen hemen Dubai de yaşayanların % 80 i artık yabancı. Toplum karışmış durumda, sadece hintli, pakistanlı ve filipinliler çalışıyor, halkın kalanı çok zengin öyle ki bu kadar lüks otomobilleri, binaları, otelleri aynı anda bir arada görünce insan nereye baksam diye şaşırabiliyor.
    Bir otomobil kiralayıp gönlünüzce gezebilirsiniz, ne de olsa petrolün cennetindesiniz benzin çok ucuz. Ayrıca normal taksilerde fazla pahalı değil ve metro imkanı da bulunuyor.
    Herkesin en fazla merak ettiği konu müslüman olarak gidilen bir Arap ülkesi olan Dubai de giyim kısıtlaması var mı? Deniz kenarında zaten sorun çıkmıyor fakat şehir içinde, avm alış veriş merkezlerinde haddinden fazla da açık giyinmemek gerek, yani kısacası olayın dozunu kaçırmayın bu yeterli. Yabancılar, turistler, yerli halk hepsi birbirine uyumlu görünüyor. Dedim ya diğer Arap ülkelerine benzemiyor içki falan da serbest tabi.
    Dubai yi tercih etmeniz için ilk olarak havası ve denizinin güzelliği sizi şaşırtacak bu söylenebilir. En düşük sıcaklık 23 derece ve daha altına düşmüyor özellikle mart-nisan ayları gitmek için çok uygun. Özellikle balayı çiftleri için muhteşem konseptli otel odaları bulunuyor. Dubai; Sinbad filminden çıkmışcasına mistik ve egzotik Arap kültürünü herkes hissetsin diye elinden geleni yapıyor.
    Dünyanın 7 yıldızlı oteli Burj El Arab dan sonra bir diğer görülesi önemli yapı ise; Burj Khalifa tam 850 metrelik bu binanın tepesine çıkılabiliyor ve özellikle fotoğraf tutkunları için ortaya akıl almaz fotoğraflar çıkacaktır. Yine denizi doldurularak yapılmış Palmiye Adası (Palm Island) da görülesi ilginç yapılar arasında.
    Alış verişi sevenler ve özellikle elektronik cihazları sevenler için Dubai de vergi olmaması mutlu bir haber olacaktır. İlk sıradaki alışveriş merkezi Dubai Mall u bir günde gezmeyi bitiremiyorsunuz inanılmaz büyük, içinde devasa bir akvaryum birçok farklı markanın dükkanları, terastaki kafelerde yorgunluk kahvesi içebilirsiniz. Dubai de her şey turistleri şaşırtmak için yapılmış. Abartıyı, şaşayı seviyorlar ve bunu her alana yerleştirmişler.
    Her kültürden restoranlarıyla, 360 derece şehir manzarası sunan roof barlarıyla, birbirinden güzel kokteyleri ve kafeleriyle rengarenk, şıkır şıkır geceleri de var Dubai nin. Bu da sadece deniz ve kumsalların olmadığı sizi sıkmayacak canlı bir tatil anlamına geliyor.

Dubai Uçak Bileti Fiyatlarına BURADAN ulaşın.

25 Şubat 2015 Çarşamba

Maldivler; Dünyanın En Güzel Mavilikleri


    Rekor adacık sayısı ile Hint Okyanusuna konumlanmış Maldivler; irili ufaklı olarak 1200 adet kadardır. Fakat bu adaların sadece 281 kadarında yerleşim bulunuyor insanlar yaşıyor. Maldiv halkının % 97 lik oranı müslüman.
    Maldivler in keşfi ve yerleşim olayları binlerce yıl öncesine dayanan bir geçmişe sahip. Eski koloniler sırasıyla belirli dönemlerde adalar üzerinde egomanyalarını kurmaya çalışmış bile olsalar bugün Maldivler başkanlık sistemi cumhuriyetiyle yönetilen bir devlet.
   Maldivler in sahil şeridi toplamda 644 km boyunca incecik kuma ve turkuaz denize sahip. Maldivler yakın olduğu Hindistan ve Sri Lanka kültürlerinden esinlemiş. Genel bir tropikal eğlence adaları şeklinde yorumlanmayan Maldivler daha dingin ve huzur arayan bir kesime hitap ediyor.
    Ülke ekonomisine en büyük katkıyı şüphesiz turizm sektörünün yıllar içindeki gelişimi sağlamıştır. Avrupa ülkelerinin yanı sıra Rusya dan da belirli bir turist trafiği sağlanmakta. Maldivler içinde her bir konaklanacak resort otel adanın içine kurulu ve adanın ismini alarak hizmet veriyor. Resort lerde oda seçenekleri arasında konforu sevenler için klasik çizgili oda tipleri, birde tamamen tropikal iklimle başbaşa olmak isteyenler için okyanus üzerine kurulmuş bungalow ağaç evleri. Kölelik sistemini her ne kadar desteklemeksek de Maldivler de gelenek olmuş bir şey var ki; tesislerin birçoğunda sadece size özel hizmet eden bir görevli oluyor. Ve bir çok restoranda haber okumak yasak ve ayakkabıyla girmek yasak. Yani her probleminiz dışarıda kalsın, burada sadece rahat edin mantığı ile ağırlıyorlar turistleri.
    Balayı çiftlerininde sıklıkla tercih ettiği bu güzel adalar verdiği kaliteli hizmetlerle hayatınız boyunca olmadığınız kadar sizi şımartıyor. Pahalı ve lüks bir tatili burada yaşayıp anılarınızla geri dönüyorsunuz, aynı şımarıklığa sakın döndüğünüz yerde devam etmeyin. Maldivlerin başkenti olan Male Adası uçağınızın iniş yapacağı yer. Buradaki hava alanından sürat motorları ve deniz uçaklarıyla otellere ulaşımınızın gerçekleştirilmesi oldukça havalı bir olay.
    Maldivleri sakın aktivitesiz bir tatil olarak düşünmeyin; Hint Okyanusu nda yüzmenin, dalış yapmanın, adanın kumsallarında gezip birbirinden can alıcı fotoğraflar çekmenin de yanısıra birçok farklı balık cinsi keşfedebilirsiniz. Hatta bazı deniz içindeki bungalow odaların tabanı camdan olduğu için suyun içini koltuğunuzdan dahi görebilmek harika bir şey, soğuk içeceğinizi verandanızda yudumlarken, güneş yavaş yavaş batmaya başlar ve siz dert tasa her şeyi bir anlık Maldivler rüyasında unutarak, çok gerilerde bırakırsınız.

Maldivler Kampanyalı Uçak Bileti Fiyatları için BURAYA tıklayın
 

Kars daki Ani Harabeleri...

    Türkiye nin Uzakdoğusu Kars tarihi bakımdan zengin bir yer. Ani harabeleri, Kars ın merkezine 48 km uzaklıkta yer alıyor. Yolunuz buraya düşerse mutlaka ziyaret edin.
    Kars daki Ani Harabeleri; Pakraduni Hanedanlığından Ermeni Hükümdarları nın 961 ve 1054 yılları arasında başkenti olmuştur. 1064 yılında Türk Selçuklu egemenliğine giren yer Bizanslıların elinden alınmış.
    1880 lere dek varlığından kimsenin haberi olmayan Ani Harabeleri ilk bu yıllarda keşfedilmiş ve içinde barındırdığı tarihi değer sayesinde 40 kapılı şehir ya da 1001 kilise şehri gibi isimlerle de anılmış. Ani Harabeleri muazzam bir yer altı şehridir, içindeki hemen hemen 823 yapı ve mağara bulunuyor. Günümüzde şehir surları hala ayakta, 8 kilisesi ve bir camisi de günümüze ulaşmış yapılardan. Zekice inşa edilmiş Ani Kenti, konumunda iki tarafını da Arpaçay Kanyonu çevirecek şekilde inşa edilmiş.
    İnanılmaz bir şekilde tarihte Ani Kenti en parlak dönemini yaşadığı yıllarda kentte 100 bin kişiyi aşan bir nüfus yoğunlu olduğu sanılıyor. Bu dönem 2. Smpat ve oğlu Gagik döneminde 977 ve 1020 yılları arasına denk geliyor.
    Kiliseleri gezip görebilirsiniz; Katedral isimli bir Meryemana kilisesi mevcut hatları orjinal olan bu kilise dönemin ünlü ismi Mimar Trdat tarafından yapılmış. Bir diğer görülesi yapı zengin frekslere sahip, Ermeni döneminden kalan ve 1215 yılında onarılan, Dikran Honentz Kilisesi. Kilisede bulunan freskler kilise gelenklerini ve onlara Hristiyanlığı getiren din adamlarını anlatıyor. Bir başka kilise dairesel yapısından dolayı kümbet tarzı bir yapıyı anımsatan; Halaskar ( Amenaprgiç) Kilisesi ama malesef 1957 yılındaki bir yıldırım düşmesi sonucunda yapının yarısı kayba uğramış.
    Son olarak Abugamir Pahlavuni Kilisesi ne göz atabilir ve Türk topraklarında inşa edilmiş en eski cami ünvanına sahip Manuçihr Camisini ziyaret edebilirsiniz.
Ani Harabeleri Ermenistan sınırına çok yakın konumu ve bulunduğu mevkiye yakın taş ocaklarının olması sebebiyle, yıllar içinde bu taş ocaklarında patlatılan dinamitler yüzünden hasarlar almış ve kentin bazı bölümleri yok olmuş. Bunun bir sebebinin de yıllarca Ermenistan ın kendi topraklarına dahil etmek istediği bu yer, onlara verilmeyince şimdiki kayıplarını umursamayışı ve taş ocaklarını kapatmayışının bundan olduğu düşünülmektedir.

Hint Okyanusuna Serpiştirilmiş; Seyşel Adaları

    Hint Okyanusu nda 115 ten fazla sayısı ile birbirinden güzel tropikal adalar olan Seyşeller Dünya nın gözdesi. Mekanlar bu denli güzel olunca tarihinde bir çok krallık, koloni gelip bir göz atmış buralara.
    İlk olarak Seyşelleri 1507 yıllarında Portekizliler tarafından keşfedildiği düşünülüyor. İlerleyen yüz yılldarda Fransızlar gelmiş ve daha sonra da güzel yerleri duyunca sömürge yapmakta üzerine olmayan İngiltere... İngiltere de kalmış ama en son 1976 da bağımsızlığını ilan ederek devlet olmuş. Madagaskar ın 1200 km doğusunda, Hint Okyanusu nun ortalarında irili ufalı, mercan ve granit yer yer kayalıkları olan bu adacıkların en yüksek noktası 900 metrelik Mahé Adasındaki Seychellors Tepesi. Yaşayan halkın çoğu katolik ancak, bir miktar müslüman da adalarda yaşıyor. Genç nüfuslu bir yer burası hemen hemen halkın %60 dan fazlasını gençler oluşturuyor. Biraz tarım yapılsa da asıl ülke ekonomisi tabiki turizme dayanıyor.
    Burası da Maldivler gibi en çok Balayı Çiftlerinin tercih ettikleri bir bakıma dinlence, huzur, mükemmel bir deniz ve kumsal arayışındakiler için gayet uygun bir yer. İngilizce ya da Fransızca biliyorsanız adada rahatlıkla çoğu kişiyle anlaşırsınız. Bir de kendi yerel dilleri Kreole var. Mesela en çok ilgi gören ve kullanılan selamlaşma "Kid Zee" denilerek el sıkışılmasıymış. Yıl boyunca sıcaklığın hiç 24 derecenin altına düşmediği Seyşeller, Mart, Nisan, Mayıs ve Ekim aylarında oldukça dingindir, gitmek için bu aylarda tercih edilebilir.
    Seyşellerin hemen hemen 30 adasında yerleşim var ve gezilebilir, adalar birbirlerine çok yakın ve turistler için botlarla turlar düzenliyorlar. Seyşellerin en büyük ve kalabalık adası; Victori Da Mahe. Bu adaya gitmiş iseniz konaklama yapmak için kesinlikle Banyan Tree yi seçin. Dekorasyonu, plajı ve kaliteli imkanlarıyla özellikle Balayı çiftlerine aradıkları konforu ve lüksü de sunuyor.
    Gezebileceğiniz ilginç bir yer olan Mahé de bulunan, suda ve sulak yerlerde yetişen ünlü Coco de Mer palmiyelerini görebileceğiniz; Mahe Botanik Bahçesine gitmelisiniz. Eğer yukarıda belirttiğim aylardan Ekim de gitmeyi seçmiş iseniz Ekim ayının son haftası gidin ki, her yıl düzenlenen eğlenceli Kreyol Festivali ni de izleme şansını yakalayın. Aldbra Atoll adasında dev kaplumbağaları görebilirsiniz, muhteşem bir yaşam alanına sahipler.
    Güneş, kum, deniz ve tatil için yola çıktığınız Seyşel Adaları nda sizi; Okyanus, birbiriyle yarışan güzelliklerdeki plajlar, bembeyaz toz gibi kumlar ve oldukça egzotik bir tatil karşılayacak.

Seyşel Adaları Uçuk Bilet Fiyatları hakkında bilgi almak için BURAYA tıklayın

24 Şubat 2015 Salı

Çeşme nin Muhteşem Ilıca Plajı

    Çeşme den gitmeye karar verirseniz 4-5 km civarı ancak, Çeşme ye hiç girmeden devam ederseniz 7 km sonra Ilıca da bulacaksınız kendinizi. Türkiye de deniz, kumsal ve gece hayatı tarzında tatil sevenlerin bulacakları en uygun ve güzel yerlerden biri burası.
    Ilıca yıllar içinde bayağı gelişti, eskiden çok büyük otellerin bulunmadığı, pansiyonlar, butik oteller ve deniz dik olarak inen sokaklarda sıra sıra dizilmiş birbirinden şirin villalar, uçsuz bucaksız bomboş kumsal vardı şimdilerde büyük lüks otelleri de seçenekler arasına dahil edildi.
    Çeşme nin genel olarak içindeki denizi soğuk özellikle içindeki Tekke Plajı denizi temiz fakat hem çok küçük, hem de suyu serin. Ancak Ilıca Plajı adı üzerinde yılın 6 ayı boyunca denize girmeye olanak tanıyacak kadar sıcak. Nedeni denizin dibinden suya karışan yer altı kaynak suları. Bu yüzden deniz kıyısına Sheraton Otel Termal bazlı kocaman bir otel yaptı. Ilıcanın sarı kum güzel plajı 3 km uzunluğunda ve genişliği de bir hayli var. Bu durumda sakın biraz yüzüp, ben her yerde plajı baştan başa yürürüm burada da yapayım demeyin bitiremezsiniz.
    Yazın hangi bölümünde olursa olsun ne kadar kalabalık olursa olsun Ilıca Plajının güzelliği hiç kimseyle çok dib dibe oturmuyorsunuz. Her daim istediğiniz an tenha bir köşe bulmanız mümkün, özellikle daha uç kısımları tercih ederseniz çok daha rahat edersiniz. Halka açık ve girişin ücretsiz olduğu plajda şezlong ve şemsiye kiralamaya ücret ödüyorsunuz. Eğer plaj voleybolu meraklısıysanız plajda 5 voleybol saha alanı bulunuyor, yerinizi onlara yakın belirleyebilirsiniz.
    Ilıcanın suyunun kaynak suları sayesinde şifalı olduğu biliniyor, Plajın batı tarafında uç kısımda yer alan Yıldız Burnu özellikle kaynak sularının fazla fazla çıktığı bölge. Burası 12 ay boyunca suya girebileceğiniz bir açık hava hamamı özelliği taşıyor.
    Temiz Ilıca Denizi genel anlamda dalgalıdır, bunun en güzel yanı eğer su sporlarından hoşlanmıyorsanız bile mutlaka bir deniz yatağı edinerek gidin. Çünkü sadece deniz yatağıyla bile dalgalarda çok eğleneceğiniz garanti. Bunun dışında deniz sporları sevenler, Sheraton Otelin Su Sporları kulübüne uğrayıp, dalış deneyiminden, jet ski, sörf, su kayağı ve muz gibi eğlenceli sporlar deneyebilir. Deniz bu etkinliklere fazlasıyla elverişli. Sheraton ın plaj bölümüne katılmak için bir giriş ücreti ödeyerek orada şezlong, şemsiye, soğuk bir içecek ve havuz paketinden yararlanabilirsiniz. Plajdaki büfelerden her daim aperatif şeyler atıştırmanız mümkün. Deniz severler için burada zaman çok hızlı geçecek.
    Ilıca da konaklamak için çok fazla seçenek var. En lüks otellerden, en sakin pansiyonlara dek her bütçeye ve keyfe hitap eden konaklama mekanı bulabilirsiniz. Gece hayatı ise gayet hareketli ve eğlenceli. Türkiye nin hemen hemen en havalı ve güzel gece kulüpleri ve barları ile burada tanışmanız mümkün. Birbirinden farklı seçeneklerle gecenizi çok eğlenceli geçirebilirsiniz
    Ilıca nın suyunun şifalı olması sadece bir söylem değil gerçek çünkü; Ilıca ya 1,5 km uzaklıkta bulunan Şifne Kaplıcaları 42 derecedeki doğal kaynak suyunun fazlasını denize akıtıyor ve tuzlu deniz suyunun dibe inip ısınmasını sağlıyor, tuzlu su yüzeye çıkarken ise minarelleri de birlikte getiriyor, sürekli olan bu devirdaim durumu Ilıca nın kaplıcalı bir deniz olmasını sağlıyor.
    Ve tabiki gitmişseniz İzmir in ünlüsü Kumru yu tatmadan gelmeyin. Kumru aslında ekmeğin adı ama yapılışından dolayı özel bir hamura sahip bu ekmek, kömürde pişiyor ve sıcak kumrunun içine kaşar, sucuk, salam, domates eklenmesi ile iyice lezzetlenen farklı bir sandviç haline geliyor.
   

23 Şubat 2015 Pazartesi

Eski Maya Uygarlığında Diş Süsleme Sanatı...

    Eski Maya Uygarlığında yaşanmış ilginç uygulamalar günümüz araştırmacılarını hala şaşırtmaya devam ediyor. O yıllarda imkansız olduğu düşünülen teknolojik gelişmelerin bazıları Maya Uygarlığında karşımıza çıktıkça nasıl olur diye sormadan edemiyoruz.
    Yeni bulunan bir şeyde Eski Maya Uygarlığında insanların diş süsleme takıntısı. Nasıl mı oluyor? Günümüzde de yapılan dişin içine parlak taş gömme uygulaması, Maya uygarlığında binlerce yıl önce yapılmış bir uygulamaymış. Bunu yapan bilinçli dişçiler, bunu yaptırmak isteyen kişilerin dişlerini delerek, istedikleri renklerdeki doğal taşı süs amaçlı olarak oraya yapıştırıcı yardımıyla gömüyorlarmış. O devrin oldukça gelişmiş sayılan bu yöntemi uygulanırken, dişteki sinirlere zarar vermemek adına bilinçli ve ince bir işçilik uyguluyorlarmış. Öyle ki diş kayıplarının olmadığı, Mayalılara ait çoğu kafatasında gözlemlenen diş ve diş süslerinden anlaşılıyor.
    Bunun yanı sıra Maya Uygarlığı matematik hesaplar, astronomi ve mimarlık konusunda da oldukça gelişmiş bir uygarlık olmasının yanı sıra süse meraklı olan Maya Uygarlığı insanları kozmetik ve dişçiliğin de o dönemde onlarda popüler bir uygulama olduğunu gösteriyor.
    Gerçekten görenleri hayrete düşüren bulgular, o devirde bu kimin aklına gelirdi diye düşünmeden edemiyoruz. İnşa ettikleri devasa ve göz alıcı piramitler, diğer yapılar ve bunun yanında tüm ilimlere zaman ayırabilmiş olmak. Muhtemel bunda biraz da uzak bir uygarlık olmasının savaşlardan çok da fazla etkilenmemesinin, verdiği bir rahatlık da olabilir bu da Eski Maya Uygarlığını birçok alanda gelişmeye itmiştir.

Bu Soğuk Niagara Şelalerini Dahi Dondurmuş

    Hava sıcaklığı sıfırın altında 40 dereceye dek düştüğünde neredeyse son bir asırdır gerçekleşmeyen bir olay gerçekleşerek Niagara Şelaleleri dondu...
    1912 yılından beri böyle bir soğukla karşılaşılmadığını açıklayan yetkililer, o yıldan bu yana rekor bir şekilde buz kalınlığı 3 metre daha fazla artmış olarak donma yaşandığını belirtiyorlar. Kanada nın dondurucu soğuğu bu yıl sürpriz bir şekilde daha arttığı için Niagara Şelalelerinin büyük bir bölümü dondu. Niagara Şelalelerinin en büyüğü ve Dünyada en fazla turistin merakla ziyaret ettiği At Nalı (Horse shoe) Şelalesi, Niagara nın Amerika Hükümeti nde kalan kısmı ve bu kısımdaki buz oluşumları çok orjinal doğa görüntülerine yol açmış durumda.
    Binlerce turist Amerika dan ve Kanada dan bu buzlanma görüntülerini görmek ve fotoğraflayıp, Dünya ya göstermek için geçtiğimiz günlerde şelaleleri uğrak yerleri haline getirmişler. Bu tarihi doğa olayı ile belkide uzun yıllar bir daha karşılaşamayacak olan heyecanlı turistler, insanız hava aracı olan Dronlarla bile şelalelerin üzerinde uçuş yaparak görüntüler alıyorlar.
    Amerika nın tarihinde yaşanan bu soğuk hava olayları, Great Lakes bölgesindeki 5 gölünde donmasını sağladı. Eğer soğuk hava şartları bu şekilde giderse, tarihe nazaran rekor kırılması yönünde açıklama yapan yetkililer, göllerin yeni bir donma oranı ile rekor kırmasının an meselesi olduğunu belirtiyorlar.
    Amerika da ki donan göller; Michigan, Erie, Ontario, Huron ve Superior Gölleri nın Great Lakes Bölgesinde yer alıyorlar. Hatta bir yük gemisi donma sonucu Erie Gölünde sıkışmış ve daha sonra buzlar kırılarak kurtarma yapılmış.
    Kanada Meteoroloji yetkilileri aldıkları kesin hava durumu sonuçları ile fotoğraf çekmek ve görmek için Niagara Şelalelerine gelen turistleri ve vatandaşları soğuk hava şartlarına karşı uyarıyor.

Güney Amerika da bir Başkent; San Salvador...

    Güney Amerika keşfedilmesi gereken bir coğrafyaya ve sıcak kanlı insanların bulunduğu farklı kültürlere ev sahipliği yapıyor. San Salvador, Pasifik Okyanusuna kıyı olsan El Salvador ülkesinin başkenti.
    Güney Amerika kıtasında sık rastlanabilecek bir görüntü volkanik dağlar. Burada da karşınıza çıkacak, San Salvador kenti etrafını saran bu volkanik dağların arasında kendine genişçe bir düzlük bularak yer edinmiş. Yaklaşık olarak 7 milyon kişi civarında bir nüfusa sahip olan ülkenin tamamı, Ankara nın yüz ölçümünden az daha küçük. Geniş ve ana meydanları kabul edilen geniş meydanda bulunan büyük katedrali gezebilirsiniz. Bu tarz uzak bölgelerdeki ülkelere genelde tur paketi alarak gitmek, tek başına uçak bileti alıp, otelde yer ayırtmaktan daha uygun fiyatlara gelecektir. Ayrıca rehberlik hizmeti de olacağından, dilini bilmediğiniz bu ülkeyi gezmekte hiç zorlanmayacaksınız. Eskiden bu meydanda iç savaş dönemlerinde yönetimi protesto eden protestocular yönetimdeki güçler tarafından öldürülmüş, o gün bu gündür bu meydanla sık sık ne için olduğu farketmez protestolar gerçekleştiriliyor; burası protesto meydanı.
    Meydanda bulunan Haç şeklinde inşa edilmiş katedral, Peder Romero nun mezarını barındırdığı için ayrı bir öneme sahip. Peder Romero; Vatikan ın buraya atadığı, halkın sevip saydığı bir din adamıymış. Ancak Peder halktan yana olup onların yaşam şartlarının kötü olduğunu savununca, diktatör yönetimin suikastçileri tarafından öldürülmüş.
    Askeri hayatın ayrı bir yeri var bunca savaş, yıkım ve ölümden sonra barışın sağlanıp şimdiki hayatlarını kazanması onlar için zafer olmuş; eskileri ise yad etmek ya da Dünyanın çeşitli yanlarından gelen turistlere anlatmak için Askeri Müzeyi oluşturmuşlar. İç Savaş döneminde kullanılmış, tüm silah ve araçlardan burada sergileniyor. Yaklaşık 70 bin kişinin hayatına mal olan İç Savaşın tüm izlerini bu müzede gözlemlemeniz mümkün.
    Diğer bir ziyaret edilebilecek nokta bizde bir benzeri olan, Ayvalıktaki şeytanın ayak izinin olduğu sembolik ziyaret noktası ve tepeden tüm şehri seyredebilme olanağı burada da var. Şeytan Kapısı Devil' s Gate. Rüzgarlı dik kayalıklarla çevrili bir tepe burası tüm şehri kuşbakışı görüp, güzel fotoğraflar çekebileceğiniz bir konum.
    Hatıra için hediyelikler almak konusunda yerel tezgahlardaki yine el yapımı ve El Salvador un kültürünü temsil eden hediyeliklerden alabilirsiniz.
    El Salvador un Pasifik Okyanusu ile buluşan yüzünü görmek isterseniz ekonomik durumu daha iyi olan villalarda yaşayan kesimin bulunduğu, Zona Zona bölgesinden devam ederek burada bulunan Playa San Blas Plajında mola verip, muhteşem Pasifik Okyanusunda yüzebilirsiniz. Tam tropikal bir plaj, bakir bir kumsal, uzun palmiye ağaçları ve turkuaz deniz. Daha ne olsun okyanusa kıyısı olan ülkeler bence bu konuda şanslılar. Kumsal boyunca bakımlı lüks evler görürken, gece kondu tarzı yapılarda görebilirsiniz. Denizden çıktığınızda boşuna soyunma kabini aramayın, buradaki gelenek bu kıyıdaki evlerden birinin kapısını tıklatıp üstünüzü değişmeniz için izin istemekten geçiyor. Ev sahibi izin verdiği taktirde içeri girip, üzerinizi değiştiriyor ve karşılığında ev sahibine teşekkür mahiyetinde biraz para veriyorsunuz.
    Yemek yemek için devam ederek La Libertad Kasabası na doğru ilerleyebilirsiniz. Özgürlüğe aşık olarak geçirdikleri yıllar sonrasında her yerde bunun imasını görebileceğiniz gibi, bu kasabanın ismi de özgürlük... Bu güzel balıkçı kasabası kocaman bir balık pazarına sahip ve içinde tezgahlarda birçok farklı deniz ürünü görmeniz mümkün. Sahil kenarındaki restoranlardan birinde istediğiniz çeşit balığı bulabilirsiniz. Çoğu şey Türkiye ye göre ucuz buna restoranlarda dahil. El Salvador Türkiye ye vize uygulamıyor sadece pasaportunuzu hazırlayıp ve uçak bileti alarak gitmeniz mümkün.
   Uçak Bileti Kampanyaları hakkında bilgi için BURAYA tıklayın.

22 Şubat 2015 Pazar

Afrika daki Kayıp bir Cennet

    Sizi bir Avrupa ülkesine gelmişsiniz izlenimine düşürecek, Güney Afrika Cumhuriyeti nin modern binalarından oluşan yüzü karşılayacak. İnsanlar fakir belki ama ülke zengin, nasıl oluyor demeyin, Dünya daki elmas ve altın rezervlerinin yarısından fazlası burada ama bunların keyfini başkaları sürerken halk yine fakir kalıyor.
    Mehşur Ümit Burnu namı diğer Fırtınalar Burnu burada bulunuyor. Vasco De Gama aşılması güç olan Ümit Burnu nu geçtikten sonra, Hindistan a dek uzanan deniz yolu açılmış ve Hollandalılar da bu yolu kullanıp yıllar önce Afrika Kıtasına gelmişler. Sonrasında İngilizler gelip Hollandalıları birnevi kıtadan sürmüşler, yerlilerde topraklarını zapteden beyazlarla savaşmaya çalışmışlar ama onların ileri teknolojiye sahip silahları yüzünden Güney Afrika Cumhuriyeti nin kurulmasına engel olamamışlar.
    Cape Town ın "Cape" kelimesinin anlamı burun demek. Bu uç kısım Hint Okyanusu ile Atlas Okyanusu nun birleştiği yer. Yaklaşık olarak 40 milyon civarında nüfus yoğunluğuna sahip ülke ve 11 farklı dil konuşulan tam bir sentez. Capte Town ın yanısıra Afrika nın capcanlı kentine Las Vegas ile eş tutulan mekanına Sun City e mutlaka uğranmalı. Hem devasa kumarhanelere sahip, hemde bu yüksek binaların sardığı modern şehrin etrafının vahşi doğa ile çevrili olduğunu fark ederek kumar oynayabilirsiniz. Safari turu illa ki tatilinizin olmazsa olmazı haline gelecek Güney Afrika Cumhuriyeti nde. Nihayetinde halkın fakir olduğundan bahsetmişken eklemeliyim ki safari turları konusunda belirli bir fiyat yok ne kopartırlarsa o yüzden siz siz olun pazarlığınızı sağlam yapın.
    Sun City kapsamında yapay bir sahil var ki, hem tropik, hemde sörften tutun da aklınıza gelen çoğu su sporu gerçekleştirilebiliyor. Çok devasa bir golf sahası da var bu yüzden eğer bu oyuna sempatiniz varsa şansınızı deneyebilirsiniz. Bu komplekslerin bulunda yer Lost City Kayıp Şehir diye geçiyor.
    Kruger National Park mutlaka gezilmesi gereken, 20 bin kilometrekarelik alanı ile, hemen hemen çoğu egzotik hayvanı görebilme şansına sahip olacağınız bu parkta safari keyfini yaşarken jeepten inmenin, hayati tehlike açısından yasak olduğunu sakın unutmayın. Güney Afrikanın Kruger National Parkında devasa bir impala nüfusu var 100 bini geçik dişi sayısı çok fazla olduğu içinde her geçen gür üremeye devam ediyorlar, tabiki bu bir ekosistem. Afrikadaki toplam fillerin hemen hemen % 90 bu parkta yer alıyor. Burası onlar için hem korunaklı bir yuva, hemde besin kaynakları bakımından çok zengin.
    Mehşur Masa Dağı Table Mountain; uçak yolculuğunuzu noktalamadan önce gökyüzünden ayrı bir güzel silueti olan Masa Dağı, ismini masaya benzeyen düz görüntüsünden almış ve teleferikle çıkılabiliyor. Turistik bir liman olan Water Front; tüm alış veriş merkezlerinin bulunduğu, Afrika çalgılarıyla etnik dansların yapıldığı ziyaret edilesi eğlenceli bir mekan. Fok Adası bir başka güzel yerler arasında bulunuyor; Seal Island binlerce fok balığının evi ve parmaklarınızı şaklattığınızda her biri sizin bulunduğunuz bota doğru gelmeye çalışıyorlar, turistlerin ilgisine oldukça alışmış görünüyorlar.
    Başkent Pretoria daki Ulusal Anıt ı gezebilir ve Afrika nın tüm tarihi konusunda, tasfirler, kabartmalar ve heykelleri inceleyerek bilgi edinebilirsiniz. Birçok güzel canlı türünü bir arada görme şansını yakalayacağınız Afrika Kıtası nda olmazsa olmaz bir canlı daha var penguenler. Boulders Beach de penguenleri doğal yaşam alanlarında ziyaret edebilir ve bulundukları harika plajı da görebilirsiniz.
    Hatırlatmakta fayda var Afrika, Hindistan, Honduras v.b. gibi egzotik ülkelere giderken yaptırmanız gereken aşılar var. Bunları gitmeden önce yaptırmayı unutmayın. Eğer turlarla gidiyorsanız Güney Afrika yerlileri ile tanışma fırsatı tur paketinizde yer almıyorsa, muhtemelen göremezsiniz bu konuda ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. Açık pazarlardan kendiniz ve sevdikleriniz için birbirinden ilginç el yapımı ahşap ürünler alabilirsiniz, bu pazarlara Flue Market ismi veriliyor. İlginç boncuklu takılarından ve bilekliklerinden de aksessuar olarak alabilirsiniz.
    Suç oranı olabilen fakir bir ülke olduğundan dolayı paralarınıza dikkat edin ve hepsini tek yerde tutmamaya çalışın. Genel olarak sorunsuz bir ülke ve insanları da sıcak kanlılar.

Fransa daki Bir Yemek Klasiği

    Fransa nın farklı ve Dünyaca ünlü bir yemek kültürü var. Damak zevklerine hitap eden ürünler ve yemekler, çiftçilik ve hayvancılığı meslek edinmiş Güney Batı Fransa da bulunur. Kral IV. Henry bir sözünde "Harika yemek ve şaraplar dünyayı cennete çevirir" demiş.
    Ülkemizde neredeyse bulamayacağımız ürünler bunlar örneğin; Preriguex Trüf Mantarı, leziz Marmande Domatesi gibi. Dünya nın pahalı Bordeaux Şarapları ve ünlü Armagnac  ve Foie Gras da Fransa kökenli el yapımı ve özel yetişmiş ürünlerle elde ediliyor ve bir bakıma aile mesleği.
    Foei Gras yemeği ördek veya kaz ciğerleriyle yapılan "yağ başlamış ciğer" anlamı taşıyan lezzetli bir yemektir. Bu leziz yemek Eski Mısır Dönemi ve Roma Dönemlerinden beridir çok özel bir öneme sahip ancak bu lezzeti yakalamak için kullanılacak ördek veya kazları bir ay boyunca sistemli bir halde beslenmesi ve kilo aldırılması gerekiyor. Amerika da olsun, Avrupa da olsun kaz ciğerinin çok önemli bir yeri vardır. Fakat bu önem Fransa da tamamen baş tacı yapılan ve neredeyse en az Victor Hugo gibi beğeni gören vir yemek sayılır. Her gastronomun kaz ciğeri hakkında farklı bir fikri vardır ve hep tartışma konusu olmuştur. Kimine göre en kaliteli kaz ciğer kuzey taraflarından yani Strasbourg ve Alsace den alınabilecek gibi yağlı ve trüf mantarı ile marine edilmiş oluyor. Ancak güneyde ise bence daha iyi çünkü işlenmiş ciğer ızgarada da yapılabilecek cinste ve sanırım daha az kalorili olur.
    Ve o lüks restoranlarda bu özel yemeğin yanında tüketilen muhteşem lezzet Dünyanın en pahalı brendilerinden sayılan, Armagnac... Fransız konyağı klasik hazmettirici içki niteliğinde olurken aynı şekilde Armagnac da bu kategoride yer alır. Ancak bu iki içki diğer anlamda birbiriyle kıyaslanamaz. Armagnac Brendisinin Ortaçağ dan bu yana iyileştirici bir etkisi olduğu biliniyor. En popüler devrini; 16. yüzyılda tüketimde modaya dönüşmesinden sonra ticarileşerek 19. yüzyılda tamamen popüler olmuştur.
    Armagnac ve Konyak hem üzüm ve toprak türleri hem de yetiştirme, karıştırma ve damıtım yöntemleri, gerekse aromaları, tatları, dokuları konusunda birbirlerinden oldukça farklıdırlar. Konyak (Gognac) iki kez damıtılırken, Armagnac tek sefer olarak damıtılır. Kalitesi ve doku uyumunu anlayabilmek için iyi yapılmış bir yemeğin üzerine tüketilmelidir.
    Yolunuz Güney Batı Fransa ya düşerse bu mutlaka denenmesi gereken bir lezzettir. Özel olarak yetiştirilen ve çam ve meşeler arasında yetişen üzümler, yaz güneşi altında ısınıp, olgunlaştıktan sonra özenle toplanarak üretimde kullanılır.

21 Şubat 2015 Cumartesi

3 Boyutlu Yazıcı ile Yapılan Ev ve Villa...

    Çinliler ya Dünyayı kurtaracak ya da Dünya nın sonunu getirecek. İcat ettikleri birbirinden farklı ürünler bazı zamanlarda hayatımızı kolaylaştırırken bazen de sağlığa zararlı şeyler oluveriyor. Yeni üretimleri ise 3 boyutlu yazıcı ile ev üretme sistemi, gelin nasıl oluyormuş inceleyelim.
    Bildiğiniz gibi çağımızın son zamanlardaki en ilginç buluşlarından biri 3 boyutlu yazıcılar (3d writer), farklı amaçlara hizmet etmek için, farklı boyutlarda üretilen bu yazıcılar, dilediğiniz ürünün aynısını sizin seçtiğiniz malzemelerle üretebilme özelliğine sahipler. Çok iyi yönlerde kullanılan 3 boyutlu yazıcılar örneğin protez kol, bacak gibi uzuvlar üretebilirken, aynı zamanda çok uzun süre olmasa da ateş edilebilen silah ve aklınıza gelebilecek bir çok ürünü üretebiliyorlar. Şimdilerde ise karşımıza ev üretebilme teknolojisi çıktı. Çinliler 3 boyutlu yazıcıların devasa boyutlarını üretmişler ve ilk iki kategoride ev üretme denemelerini gerçekleştirmişler.
    Resimlerde gördüğünüz apartman tarzı ya da villa tarzı olan bu iki ev çok kısa sürede 3 boyutlu yazıcı ile üretilmiş. Üretilmiş olan bu villa 10 metre genişliğinde ve 6.6 metre boyunda, apartman ise gayet hoş ve 6 kattan oluşuyor. Villanın toplam maliyetinin 100 bin dolara geldiğini belirten Çinli WinSun Şirketi, geleneksel yapım tekniklerine göre çok daha hızlı ve ucuz olan bu olayın sonucunda haliyle işçi masrafları da % 80 boyutlarda azalıyor.
    Gelelim evlerin yapımında kullanılan malzemeye; evlerin ana malzemeleri geri dönüşümü seven Çinliler tarafından yine geri dönüşümlü inşaat atıkları ve materyallerden kullanılmış. Temel olarak ise; çimento ve cam elyafı ile sıkılaştırılarak güçlendirilmiş beton yani hemen hemen modern binalarda kullanılana yakın malzemeler.
    Bu işi gerçekleştiren Çinli WinSun Şirketi tam 24 saat içerisinde tek katlı 10 daireyi bu 3 boyutlu yazıcı ile yaptıklarını ve bu sayede yapılacak evlerde her dairenin fiyatının ise 5 bin dolara geldiğini söylüyorlar. Herkesin uygun fiyatlara sağlam ve modern yapıda evlere sahip olmasını amaçlayan WinSun Şirketi bu sene Türkiye ve 8 ülkede bu çalışmalara başlayıp 3 boyutlu evler yapmayı planlıyor.
    Evler gerçekten güzel görünüyor, bakarsınız önümüzdeki yıllarda bir villaya sahip olmak hayal olmaktan çıkar, prefabrik malzemeden üretilen binaların yerini belki bu evler alır ve çarpık betonlaşma da düzenli bir hale sokulur. Gerçi şehir içleri için bu iş çok zor çünkü 3 boyutlu yazıcı dar alanlarda kullanılamaz. Fakat yeni yerleşim yerleri oluştururken bu gerçekten çok işe yarayacak bir olay olabilir.
    Aşağıdaki video da evlerin nasıl oluşturulduğu anlatıyor göz atabilirsiniz.

Yunanistanda Mistik Bir Vadi; Meteora

   Meteora Vadisi sanki Göreme deki Peri Bacaları nın sarp ve çok yüksek kayalar üzerinde, dar bir vadiye yerleşmiş hali gibi. Ve burada Meteora Vadisi nde Sümela Manastırı benzeri bir keşiş mekanı var, büyüleyici...
    Ortodoks keşişler eskiden Tanrı ya yakın olmak amacıyla gökte asılı bir manastır yapmışlar burada bugün Dünya nın her yerinden turist akınına uğrayan bir gezi yeri olmuş inziva yeri olmaktan çıkmış. Ancak bunun artısı da Yunanistan a giden her gezginin görmesi gereken Dünya daki ilginç yapılardan biri. Yunanistan ın Tesalya Ovası nın kuzeybetıda kalan köşesinde Kalambaka Kasabası na çok yakın tarafta zaten görmemeniz imkansız olacaktır gri tonlarda devasa kayalar gökyüzüne uzanıyor, çok enteresan ve bir o kadarda cezbedici oluşumlar bunlar. Havada Asılı Kalmış manasındaki Meteora deniyor buraya.
    İsim sanki meteor kelimesinden geliyor gibi bu kelimeye yakın olması belkide bir bakıma oraya meteor düşüp bu görüntüyü oluşturmuştur ancak hiç kanıtlanamamış tez bu. Bir diğer kabul edilen teori ise; bu devasa kaya ormanının yüzyıllar boyu rüzgar ve suyun bu oluşumu yarattığı ve bu ürünü ortaya çıkardığı. Tesalya Ovası nda 50 milyon yıl önce var olan denizin hareketinden kaynaklı diye düşünülüyor.
    Ne kadar doğru ya da değil bilinmez ama çevreyi gezerken etrafta denk gelebileceğiniz o civarda yaşayan kişilerde bilgi verme amaçlı turistlere çukurun eski bir göl olduğundan bahsediyorlarmış. Yazın gittiyseniz sizi kavurucu bir sıcaklık saracak su konusunda tedarikli olmanızda fayda var. Manastır yanı sıra jeolojik oluşum tutkunlarının fazlasıyla ilgisini çekecek türden kayalıklar bunlar. Tabi bu konuda en fazla mutlu olan kaya tırmanışı yapanlar, burası onlar için tam bir cennet. 300 metrelere kadar tırmanıp, manzaranın tadını çıkartıyorlar ama unutmayın yeni başlayan birisi için bu sarp kaylar, her ne kadar yumuşak dokusuyla tırmanmaya elverişli olsa da biraz sakıncalı.
    9. ve 11. yüzyıllarda münzevi kişiler buraya inzivaya çekilme gelmişler, buralardaki kaya çatlaklarına ve mağara yerleşip yaşamlarına sürdürmüşler; onlar insanlık tarihinin yalnızlık arayışçıları olmuş ama bir süre sonra münzeviler cemaatleşmiş ve kontrolden çıkmış, kanunsuzluğa, eşkıyalığa dönüşmüş. Bu pek de uzun sürememiş 14. yüzyıl sonlarında Osmanlı Devleti buraları istila etmeye gelmiş ve bu hareket münzevileri kayaların zirvelerine kaçışmaya zorlamış. Sonuç olarak kurtulanlardan; Athos Manastırından kopup buralara gelmiş olan, Gregory, Athanasius ve Musa şimdilerde adına Sütun denilen kayanın tepesine bir küçük bir kulübe yapmışlar onlar gerçek inzivanın peşindeymiş.
    Ancak o dönemin getirdiği zorluklarla yiyecek ve içecekler hatta insanlar dahi merdiven, sepet ve iplerle kayanın tepesine taşınmış. Bu yöntem hiç değişmeden 1920 lere dek ulaşmış, hatta bir gün rivayete göre geçtiğimiz yüzyıla yeni girdiğimiz dönemde bir hacı adayı manastırın tepesine çıkmak istemiş ve kendisiniz iple çekecek keşişe "İpleri bazen yeniliyorsunuz değil mi diye sormuş" keşişte "Elbette" demiş "Koptuğu zaman yeniliyoruz"
    İlk kulübeden sonra yanlarına başka kulübelerde eklenmiş ve burası bir manastır topluluğuna dönüşmüş, Osmanlı nın hükümdarlığı süresince, dinin yanında kültürel ve akademik olarak da merkez olma görevini üstlenmişler. Zamanla bir çok kiliseden gelenler, hacı adaylar hatta şair ve filizoflar buraya resmen akın etmiş ve bir süre sonra manastır sayısı yirmiyi geçmiş. Alt tarafta bulunan vadide yiyecek ihtiyaçları için patates ve mısır yetiştirip, koyunlarını otlatmışlar. Çevreden şarapları için üzüm toplamak için de inerlermiş.
    Ne var ki günümüzde manastır yaşamı önemini yitirdi ve şu an Meteoron gibi güçlü bir kaç manastır ayakta kalabilmiş. Diğerleri yıllara yenik düşerek yok olmuşlar. Günümüzde aktif durumda olan 6 manastır var 4 ü müze olarak gezilebiliyor ikisi ise hala tüm azmiyle dini görevler için kullanılıyor. Meteora yı gezecekseniz tam bir gününüzü ayırmalısınız. Az önce bahsi geçen Kalabamka kasabası ya da Kastraki köyü konaklamanız için uygun olabilir. Manastıra giden iki yol var. Nispeten daha uygun olan Kastraki Köyü üzerinden ulaşılan yolu takip ederek manastıra ulaşmak daha mantıklı olacaktır. Bu yoldan gittiğinizde 14. yüzyıldan kalma küçük yapıdaki Agios Nikolas Anapafsas Manastırını görebilirsiniz. Ana şapel kısmında güzel görülesi freksleri var. Biraz ilerlediğinizde yol ikiye ayrılıyor, sağ tarafta keskin bir dönüş sonucunda karşınıza Roussanos Manastırı çıkacak, bulunduğu yer itibariyle diğerinden daha etkiyici olan bu manastırda küçük yapıda inşa edilmiş manastıra girebilmek için küçük bir köprüden geçmeniz gerekiyor.
    Manastırların içini gezerken ziyarete açık bölümlerin sınırlı olduğunu unutmayın. Ama görülebilecek muhteşem duvar resimleri, freksler, şapeller ve küçüklü büyüklü müzeler bulunuyor. Roussanos dan yukarı doğru bayırdan çıktığınızda ve bir kaç kilometre ilerlediğinizde karşınıza çıkan büyük kayanın tepesinde Agia Triada Manastırı nı göreceksiniz. Meteora Vadisi nin en etkileyeci manastırı kendisi. Güneşin ışık oyunları arasında gün içinde her daim her yer değişiyormuş gibi görünüyor. Ve yolun bu bölümünde yer alan son manastır ise Agios Stefanos Manastırı. Eğer gücünüz kaldıysa geriye dönüp Roussanos Manastırı nda ayrılan çatala dönerek sola sapıp, kalan iki manastırı da görebilirsiniz. O kısımda vadinin eski Varlaam Manastırı sizi karşılayacak. Eskiden asansör kulesini koruyan günümüzde kullanılmayan ve 195 basamakla çıkıp, varacağınız bir manastır bu. Varlaam dan sonra son bir patika ile altın vuruş yaparak Mega Meteoron a ulaşmış olacaksınız. En yüksekteki ve en büyüğü bu manastır. Tesalya Ovası tüm ihtişamı ile önünüzde uzanıyor olacak. Gayet ilginç bir deneyim buraya çıkmak hayatta fırsat oluşturup mutlaka bir kez yapılmalı. Mega Meteoron da yaşamış tüm önemli din adamlarının kafatasları mahzende raflarda muhafaza ediliyor.
    Bu ilginç yeri gezmek için ayrılacak bir gün, bence çok güzel geçecektir. Yeni kültürler tanımada ve bir dini buralara tırmandırıp, inzivaya çekmeye zorlayacak şeyleri anlayabilmede, mekanları görmede size çok fazla şey katacaktır.

  Yunanistan Vize Başvuru Şartlarına göz atmak için BURAYA tıklayın