15 Ekim 2014 Çarşamba
Kekova Tatili Gezilecek Yerler
Şirin mi şirin bir köy aslında Simena (Kaleköy) ada üzerine kurulmuş, tekne turları ile turist ziyaretlerinin durağı haline gelmiş yokuşlu, bayırlı dar sokakları ile müthiş sıcak bir yer. Yazın sıcağında durmadan, dinlenmeden tırmanış içerisinde herkes; yukarıdan görecekleri muazzam manzaraya hemen ulaşabilmek için ilerliyorlar. En tepede gezilecek tarihi surlarla bezenmiş bir kale ve çevreye serpiştirilmiş gibi duran Likya mezarları var. Ardında da harika berrak, turkuaz renkli sular...
Adada butik oteller bulunmakta fakat otellerin cepheleri ve önlerinden denize girilebilmesi açısından sürekli tekne turu ile gelen turist ve teknelerle göz göze gelme durumundasınız. Çok ta kafa dinleyecek zamanınız olmayabilir çünkü küçük ada, dar sokaklar, ufak iskele hep bir insan hengamesi içerisinde.
İlk rampayı aldığınızda köylü teyzelerin minik tezgahlarında satmak için dizdikleri incik, boncuk, magnetlerden tutun da kışlık patiklere, ada çayı, kekiklere kadar bir sürü farklı çeşit görebilmeniz mümkün. Ama beni en çok şaşırtan turistlerle çatır çatır Almanca, Rusça konuşan yemenili şalvarlı köylü teyzeler oldu. Öyle sevimli, sempatikler ki onları, aksanları düzgün şekilde yabancı turistlerle pazarlık ederken duyunca hem şaşırdım, hem de yüzümde bir tebessüm belirdi. Çok taktir ettim valla biz bir sürü paralar harcayalım kurslara gidelim, hala da yok aksan olmadı, yok kelime ezberleyemedim aman pratik yapamadım diye ağlayalım onlar ohh valla çatır çatır konuşsun :)
Şaka bir yana orada yaşayıp, çalışıpta zaten farklı diller öğrenmemek imkansız. Ülkemiz cennet gibi güzel ama belirtmeliyim ki, güneyi bir başka valla. Sıcağından mı, denizinden mi bilemiyorum çok moral veriyor insana.
Simena' da ev yapımı dondurma çok mehşur; yiyip çok beğenenlerde var sevmeyenlerde var. Ben denemedim o yüzden yorum yapamayacağım. Tırmanırken ilk karşınıza gelen dinlence ve bir şeyler içme olarak değerlendireceğiniz "The I am Here" isimli cafe. Girişte teyzeler; yine çeşitli kurutulmuş baharatlar, şifalı otlar satan tezgahlarını kurmuş. Balkonu olan cafenin manzarası da müthiş. Yayılıp oturabileceğiniz şark köşesi ve minderler var etraf canlı, renkli cıvıl cıvıl. Biraz dinlenip içiceklerinizi içtikten sonra yolunuza devam edip tırmanmaya geri döneceksiniz. Yukarı vardığınızda bir yanda kale girişi -ki ücretli- diğer yanda patika devam eden yol var.
Patika yoldan zaten muhtemelen grup olarak çıkacaksınız ve rehberiniz size anlatacak ilerledikçe sağda solda Likya mezarları görmeye başlayacaksınız. Bizim rehberimizin ilk rehberlik deneyimi bize denk geldi, bu yüzden hiç memnun kalmadık ama hepsi öyle değil tabi. Bu mezarlar millattan öncesi dönemlere ait fakat hala çok iyi durumdalar. 3 bölümden oluşuyorlar en üstte kapak var çok ağır ve büyük görünen kapağı mezar soyguncuları kolay kolay açamasın diye yapmışlar _ki zaten hiçkimsede açamamış_ geçmişte hep alt yan duvarları kırarak soygun yapılmış.
Orta bölümde eşyalarıyla hazineleriyle gömülen kişinin eşyalarının durduğu bölümmüş, en alt bölümde mezar odası bölümü ama zemin kademeli inşaa edilmiş, böylece depremlerden de etkilenmeyen bir yapısı bulunuyor. Mezarların dışı ne kadar süslü, oymalı olursa mezardaki kişinin zenginlik derecesi buradan anlaşılıyormuş. Bu mezarlar o dönemde sadece genel olarak, varlıklı kişilerin yaptırdığı türden.
Adanın her yeri gezilemiyor özel mülk kısımlarında kalan tarihi yapılarda var fakat malesef girilemiyor. Kalede yine aynı şekilde surları ayakta kalmış tarihi çigsini koruyan ve günümüze iyi derecede korunarak ulaşmış muazzam bir yapı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder