31 Ocak 2015 Cumartesi

Polonya Sokakları Gezilecek Yerler

    Polonya üzerinde en çok acı çekilen yerlerden biri belkide İkinci Dünya Savaşı ndan en çok nasibini alan Polonya tam dört kez taş üstünde taş kalmayacak şekilde yıkımlara uğradı. Günümüzde huzur bulan ve ellerinde kalmış tarihle şehri tekrar eski haline getiren halk ve sokaklarda ise zamanında Alman Ordusuna karşı ayaklanmış halkın anıtlarıyla yaşamlarını sürdürüyorlar.
    Polonya sanki Rusya nın uzak ama farklı bir yansıması aslında. Kışın soğuğu -5 derecelere dek hissedilse dahi, halk coşkulu bir şekilde sokaklarda ve sempatik bakışlarıyla sizleri karşılıyorlar. Votka tüketimi burada da yıllık yaklaşık 120 bin litreyi buluyor hatta geçiyormuş. Ünlü Votkaları ise; Zubrowka Votkası...
   Zamanında çok ödüllere layık görülen "Piyanist" filmine sahne olan bir yer burası. Öncesinde tarihe adanan bir çok filmlere ve hemen hemen herkesin bildiği "Hayat Güzeldir" isimli filmin çekimlerini de burada gerçekleştirmişler.
    Bugün hala çoğu evin cephelerinde kurşun izlerini görebilirsiniz. O denli restorasyon ile bunları neden kapatamamışlar diye düşünmeyin. Çünkü onlar savaşın acılı yüzüne karşı ibret olsun diye orada bırakılmış izler.
    Varşova' nın kalbinde doğa açısından harika bir park bulunuyor; Vajenka Parkı. Burası Avrupa da bulunan en büyük parklardan biri, bir çok kuşa ev sahipliği yapıyor. Özellikle Mandarin isimli Çin Ördeklerine burada bolca rastlayabilirsiniz. Vajenka Parkı nın gözdesi su üstüne inşaa edilmiş ve 1608 da Polonya henüz Lehistan iken krallara hizmet vermiş Su Üstü Sarayı mutlaka görmeniz gereken bir yapı.
    Varşova biraz daha politik konumlu bir şehir, asıl hayat capcanlı bir şekilde Krakow da sürüyor. Avrupa nın şehirlerinde genel olarak rastlamaya alışılan eski meydan burada da yer alıyor. Eski Meydan da Azize Meryem Kilisesi nin kulelerinden biri Barok Dönemi nin dokunuşlarını yansıtırken, diğeri Gotik Mimariye teslim olmuş. Bu yapıyı iki mimar kardeş inşaa etmiş, ancak o ne hırstır ki bir kule diğerinden daha güzel olunca, küçük kardeş canice ağabeyini kıskançlıktan öldürmüş. Bu kulelerin korkunç yapım hikayesi yani sıra, bir de diğer hüzünlü hikayesi var. Her gelen gezginin duymadan dönmediği, kilisenin kulesinden her saat başı yükselen ve sonra aniden kesilen borazan sesi. Bu ise geçmişteki Tatar Akınlarında okla öldürülen kule borozancısına ithafen, her saat başı aniden duran ezgilerle kule borozancısının hüzünlü hikayesini şehre gelen turist ve ziyaretçilere anlatıyor.
    Görmeniz gereken Lehistan Krallığı ndan kalma bir diğer heybetli saray ise; Wawel Sarayı. Bu ihtişamlı saray 1000 yılında kurulmuş imparatorluğun temellerinin atıldığı merkez yeri. Bu sarayda eskiden ne görkemli balolar, şölenler ve geceler düzenlenmiş, diğer ülke hükümdarları ne şaşalı şekilde ağırlanmışlar.
    Hiç duydunuz mu bilmem ama ismine belgeseller yapılan 2. Dünya Savaşı esnasında Almanların oluşturduğu en büyük kamp ismi ise; Auschwitz. Burası turistlerin, gezginler hüzünle gezdiği, günümüzde savaş müzesinde sergilenen, resimler, giysiler, teller ardında geçmiş acılı hayatların mum ışı gibi yanan anılarını gözler üzerine seriyor. Kampın tüm alanları geziye açık, mahkumların kaldığı ahırdan farksız koğuşlar, zindanvari hapisaneler, gaz odaları, deney odaları ve en acısı insan fırınları olan krematoryumlar. Büyük bir kısmı Yahudi olan 6 milyon can bu kampta hayatlarının son günlerini geçirmiş ve günümüz koşullarında Auschwitz Kampı nı en çok ziyaret eden kişiler ise yine Almanlar. Avrupa da çeşitli bölgelerde bulunan bu tarz kampların en büyük katliamlı olanı malesef burası. Yaşlı, genç, kadın ve çocuk ayırmadan yapılan işkencelerin ise haddi hesabı yok...
    Krakow da mutlaka görmeniz gereken bir sanat şehri var. Bu sanat şehrini görebilmek için yerin 128 metre altına inmeniz gerekecek. Tahta merdivenler aracılığı ile ineceğiniz yer kapalı alan fobisi olanlar içinde pek te uygun sayılmaz. Ancak indiğinizde karşınıza çıkan 200 metrekarelik devasa salonlar ve buralarda bulunan inanılmaz güzel tuz heykelleri, iyiki gelip görmüşüm dedirtecek cinsten. Burası koskocaman bir tuz madeni, her şey, her yer ahşap direklerle destekleniyor, çünkü tuz ahşaba zarar veremiyormuş. Burada restoran bile var. Çok maceralı bir gezinti olacağı kesin, dönüşü asansörle yapabilirsiniz fakat 4 kişinin anca sığdığı ve karanlık bir yerden, garip seslerle yeryüzüne ulaşmaya çalışan asansör size bir "Stephen King" filmindeymişsiniz izlenimi verebilir. Tuzun iyileştirici gücünün bilincindeki herkes ve sanat tutkunu olan tüm ziyaretçilerin buluştuğu kalabalık ve hoş bir ortam burası.
    Krakow Kenti nin cıvıl cıvıl bir gece hayatı var. Ve burası Rusya kadar da suç unsuru barındırmıyor, yani dikkatli olun ancak mekanlarda eğlenmeyi de ihmal etmeyin. Polonya nın porselenleri dünyaca ünlü olduğu için kendinize ve sevdiklerinize hediye alabilirsiniz. Genel olarak Rusları pek sevmiyorlar ve Rusça bilseniz dahi konuşmayı denemeyin konuşulmasından da hoşlanmıyorlar. Bunca acılar geçiren bir halkın ön yargılı davranması son derece doğal bence.
    Polonya Gezisi için yılın en uygun zamanları Mayıs, Haziran ayları olabilir. Böylece birbirinden güzel bir çok kültürel ve sanatsal etkinlik dönmelerine de denk gelmiş olursunuz. Burası bütçenizi sarsmayacak bir yer pansiyonlarda konaklayıp dışarıda da yemek yeseniz dahi belki günlük ancak 100 TL harcarsınız.

30 Ocak 2015 Cuma

İnsanların Terk Ettikleri Hayalet Şehirler...

    Hep güzel gezi yerleri yazıyorum ama bu sefer insanların bazı sebeplerden dolayı yaşamak istemedikleri ya da yaşamamaları gereken, terk edilmiş şehirleri yazacağım. Dünyada bilmediğimiz, terk edilmiş, görenlerde bir hüzün ve boşluk hissi oluşturan, geçmişte yaşanmış hayatların hayallerini hala koruyan şehirler bunlar; Hayalet Şehirler...
    İlk olarak California Eyaleti nde bulunan Mono County ile başlayalım; burası Nevada Dağı taraflarında kalan, kuş uçmaz kervan geçmez dediğimiz terk edilmiş özellikte bir kasaba. Mono County de bulunan Bodie Kasabası, 1859 lu yıllarda altın madeninin keşfedilmesiyle beraber buraya yerleşip, kamp olarak kullanılmaya başlanmış. Zamanla göçler artmış ve sonunda 7 bin insanın buraya yerleşmesiyle hane sayısı 2 bin e ulaşmış ve Bodie orta büyüklükte bir kasaba halini almış. Zaman içinde maden kaynağı kurudukça kasabayı terk edenler yüzünden burası artık bomboş. Aynı Amerikan filmlerindeki insan hayatının yok oluşuna dair anlatılan konularındaki gibi günümüzde de terk edilmiş evleri, otların kapladığı araçlarıyla ve tüm tarihiyle yerli yerinde duruyor.
    Azerbaycan' da ki Ağdam kenti de aynı şekilde terk edilmiş bir yer. Burada da geçmiş tarihte 150 bin kişi civarı bir nüfus yaşarken, 1993 yılında Ermeni Güçleri tarafında Dağlık Karabağ Bölgesindeki problemler yüzünden işgal edilen Ağdam şimdilerde, yarım yamalak taştan binaları ve çevrelerindeki yabani otları ile tam bir hayalet şehir.
    İtalya' nın bir çok nadide güzel şehirleri varken işte Toskana Bölgesinde bir de terk edilmiş Hayalet Şehri bulunuyor. Balestrino Kasabası tüm binalarıyla, yüzyıllardır kimsesiz ve yapayalnız bir şekilde duruyor. 1100 lü yıllarda San Pietro Prensi olan Benedictine nin kurduğu şehir, ortaçağ dan günümüze ulaşmış binaları ve kaleleriyle farklı bir Hayalet Kasaba niteliğinde. Öyle ki Ortaçağ ile ilgili bir tarihi film çekilmek istenirse biraz efektle hiç stüdyoya gerek kalmadan Balestrino yu set olarak kullanabilirler. Aynı şekilde İtalya da Basillicata Bölgesinde zirve üzerine kurulmuş bir ortaçağ şehri daha var burası Craco. Bu terk edilmiş şehirde Balestrino Kasabası ile aynı kaderi paylaşıyor. 1891 lü yıllarda nüfus 2 bin civarı kişiden oluşuyorken, ve etrafında verimli topraklar bulunuyorken, zaman içinde deprem, kuraklık ve heyelanlar insanları göç etmeye zorlamış. 1963 teki son ve büyük göçten sonra burası artık bir Hayalet Şehir.
    Gelelim çok büyük acıların yaşandığı Japonya da ki Hamashi Adası na. Burası savaş gemisi adası olarak bilinen, 1887-1974 yılları arasında bulundurduğu aktif kömür madenleri yüzünden gelişim sürecine tırmanmış, ancak kömürün yerini zamanla diğer enerjilerin alması sonucu zaman içinde popüleritesini kaybetmiş üzerinde insan nüfusu barındırmayan bir yer haline gelmiş.
    Bazı filmlere konu olmuş bir mekan Rusya da ki Kadykchan. Komünist rejimi sona erip Sovyetler Birliği çöküşe geçtikten sonra terk edilen irili ufaklı bir çok Rus Şehrinden sadece biri Kadykchan.
    Maden tutkusuyla kurulan ve zaman içinde yapayalnız bırakılan kentlerden bir diğeri de Namibya da ki Kolmanskop. 1900 lü yıllara geçildiğinde hemen zengin olabilmek hırsıyla buraya elmas bulmaya gelen insanların, çölün tam ortasına kurdukları muazzam bir şehir. Neden mi? Çünkü, şehrin içinde yüzme havuzlu pahalı evler, hastaneler ve hatta kumarhaneler yer alıyor. Ancak bu kalburüstü şehre olan talep Birinci Dünya Savaşı sonrası elmas talebinin azalmasıyla terk edilmiş. Artık çöl kumları yavaş yavaş şehri yutmaya başlamış, evlerin içine giren kumlar, duvarlarının hizalarına kadar gelmekteler.
    Bir başka şehir ise Kıbrıs da ki Kapalı Maraş, zamanın ünlü mü ünlü tatil şehirlerinden biri olan Maraş; 1974 yılının 13 Ağustosunda gerçekleştirilen İkinci Kıbrıs Harekatı esnasında Türk Askerleri tarafından ele geçirilmiş ve bu olay şehrin sonunu getirmiş. Çünkü Rumlarla yaptıkları anlaşma sonucu şehir iskana tamamen kapatılmış. Geriye, bomboş yüksek binalar, oteller kalmış.
  Fransa' nın Oradour- sur-Glane Kasabası İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşadığı dehşet olayların izlerini hala üzerinde taşıyor. Alman askerlerinin itaatsizlik ve asilik yaptığı için tam 642 kişiyi öldürdükleri bu yer aslında bir hatanın kurbanı. Kasaba işgal altına girince herkes öldürülmüş ve yakılıp yıkılmış. Sonrasında bölgenin dışında ve uzağından yeniden inşaa edilen Oradour-sur-Glane kasabasına günümüzde yerel yönetim hakim ve nüfusu da 2 bin kişi civarında. Eski köy ise aynı şekilde duruyor ve bu vahşet sahnesini görmek isteyen turistler gidip, gezebiliyorlar.
    Ukrayna da ki Prypiat da Çernobil sonucu aynen bırakılıp, terk edilmiş ve girilmesi yasaklı yerlerden biri. 1986 dan beri kimsenin yaşamadığı şehir, binaları, meydanları, lunaparkıyla tam bir hayalet şehir. Ve yıllar sonrasında dahi bu felaketin bedelini bir çok insan malesef canıyla ödedi...
 

29 Ocak 2015 Perşembe

Romeo ve Juliet in Aşklarının Şehri; Verona...

    Bence İtalya' yı ne kadar anlatsak yetmez, şehirleri, sokakları, mimarisiyle ve hoş Akdeniz iklimiyle tam yaşanası geliyor insana. Bir çok insanın ziyaret ettiği Juliet in Evinin bulunduğu ve muhteşem bir tarihi olan şehir Verona.
    İtalya nın kuzeydoğusunda kalan Veneto bölgesinde bu güzel Verona ili. Kültürü, tarih, ve mimarisi ile herkesin gidip görmesi gerektiği ve son derece de romantik mi romantik bir yer. Yıl içinde, bir kaç önemli uluslararası fuarı ağırlıyor Verona ayrıca bir de Romalılardan kalma muhteşem Antik Tiyatrosunda opera ve tiyatro oyunları düzenleniyor. Burayı her yıl 50 binden fazla kişi ziyaret ediyor ayrıca dünyaca ünlü çoğu şarkıcı ve müzisyenlerin coşkulu konserleri burada düzenleniyor. Her halde orada oyun izlemek ya da müzik dinlemenin keyfi bambaşkadır. Bu kadar eski bir tarihe tanıklık etmiş şehir elbette Unesco Dünya Mirasları Listesinde yer alıyor.
    Verona' ya geldiğinizde sanki zaman tünelinin ortaçağ ucundan çıkıp buraya gelmiş gibi hissedeceksiniz. Şehir öylesine el değmemiş duruyor ki. 1117 deki büyük depremde Roma Dönemi binalarının çoğunun yıkılması, Veronalıları tarihi yad edip binaları tekrar asıllarına uygun inşaa ederek kültürlerini korumaktan alı koyamamış.
    Ve tabiki en önemlisi Shakspeare in oyunlarına konu olmuş iki gencin; Romeo ve Juliet in aşklarının doğduğu şehir Verona aşkların bir başka yaşandığının somut kanıtı belki de... Juliet in evi burada bulunuyor. Taş kemerli dar sokaklardan geçerek bu evin muhteşem bahçesine ulaşıyorsunuz. Bahçede Juliet in bronz heykeli ve eve sonradan eklenen şirin balkonu görebilirsiniz. Ayrıca  müzeye dönüştürülmüş evi gezmek isterseniz, 6-7 euro civarı bir ücretle 4 katlı bu evi gezebilirsiniz. Verona' da her yıl 16 Eylülde Juliet in doğum günü kutlanıyor. Yılın çoğu döneminde Juliet in evinin bulunduğu alanda çoğu kadınlardan oluşan, turist kalabalıklarına tanık olabilirsiniz. Bu kişiler hem ziyarete geliyor, hem de aralarında bulunan bazılarının unutamadıkları aşkları var. Bu kadınlar unutmadıkları aşklarına adanmış mektuplar yazarak, Juliet in avlusunun duvarlarına asıyorlar. Ve Juliet Klübü adında gönüllü bir organizasyon bu mektupları toplayarak, gönüllü sekreterler olarak hepsini cevaplandırmaya çalışıyor. Bu simgeleşmiş olay Juliet hiç yaşamamış olsa dahi Verona' yı aşk şehri kılıyor... Son olarak bu konuda eklemek isterim ki kitabını okuyamayıp, filmini izlememiş olanlar için, "Julietten Mektuplar" isimli kitap da bundan esinlenerek kaleme alınmış eğer filmini de izlerseniz, Verona' nın güzel sokaklarını da görmüş olursunuz.
    Şimdi biraz da gezebileceğiniz diğer yerlerden bahsedeyim: Arco di Gavri, burası M.Ö. 1. yüzyılda inşaa edilmiş Zafer Takı, Zamanın Antik Roma Döneminde şehrin o zamanki ana caddesi üzerine yapılmış. ancak Napolyon un askerleri tarafından yıkılan Zafer Takı 1932 yılında tekrar inşaa edilmiş. Yine yapımı aynı dönemlere denk gelen, Roma Tiyatrosunu gezebilir ve tarihi sur kapısını görebilirsiniz. Roma Dönemine ait bir hristiyan kilisesi olan Santa Apostoli Kilisesi ni görebilirsiniz.
    İçinde çok önemli ve değerli arkeolojik kazı ürünleri barındıran Doğa Tarihi Müzesi ni ve içinde güzel sanat eserleri ile heykelleri sergilenen tarihi kale olan Castelvecchio Müzesi ni mutlaka görün.
    Burası tarih ve kültür açısından zengin bir şehir olduğu için gezinizi günü birlikte ayarlayıp, başka bir şehre geçebilirsiniz. Aksi taktirde canlı gece hayatı arayanlar için çok da uygun değil. Fakat konaklamak isteyenler de ana meydan olan Piazza Bra Meydanı çevresinde ya da buraya yakın konumda konaklama yerlerini tercih edebilirler.
    Yiyecek, içecek konusunda aç kalmayacağınız kesin. Çünkü zaten İtalyan damak tadı bizlere çok uygun olduğundan dolayı, Bra meydanında bulunan restoranlarda yiyebileceğiniz gibi, Castelvecchio ya giderken sol tarafta kalan Trattorio lardan pizza, çörek ve birbirinden güzel hamur işini görüp, seçerek de alabilirsiniz.
    Verona daki güneşli bir gününüzü böyle dolu dolu geçirmek bence harika olacaktır. Hem İtalya tatiline gelip, hemde böyle güzel bir yeri gezmeyi de aradan çıkartmak gerekir.

İtalya Vize Başvurusu ve Bilgi Almak için BURAYI tıklayın...



28 Ocak 2015 Çarşamba

Yaz Tatiline Alanya ya Gidecekler Buraları Mutlaka Gezmeli...


    Ülkemizin en güzel köşelerinden biri Alanya. Hem Akdeniz kültürü sunuyor ziyaretçilerine, hem de yer yer Anadolu esintileri taşıyor. Turizm konusunda özellikle 1960 li yıllardan sonra yoğunluk göstermeye başlayan Alanya, 100 km uzunluğu aşkın kıyı şeridiyle günümüzde Antalya nın en canlı ilçelerinden biri haline geldi.
    Bir yanda cıvıl cıvıl sıcak kumsallar diğer yanda ise Toros Dağlarının serin yaylarını barındıran ilçe, gezmek isteyenlere her olanağı sunuyor. Sadece otel bazlı tatil yapmamanızı, özellikle Alanya nın tarihi dokusunu gezip, görmenizi tavsiye ederim. Özellikle Alanya Kalesi 700 yıllık tarihiyle zamana karşı günümüzde de meydan okumaya devam ediyor. Burada tam bir kültür birleşimine tanık olacaksınız. Görmeye değer Kızılkulesi, hanları ve darphanesiyle geçmişe yolculuk yapmanız mümkün olacak. Ayrıca Selçuklu Devleti öncesinde kalma kiliseleri görebilme fırsatınız oluyorken aynı zamanda, İslamiyet Dönemi inşaası camiileri de görüp gezebiliyorsunuz.
    Surlar 6,5 km uzunluğunda adeta sarıp kucaklıyor Alanya yı. Yükseklikleri ise 250 metreyi buluyor ve bir yarımada üzerinde yükseliyor. Bu yarımada Helenistik Döneme dek uzanan bir tarih geçidine tanıklık etmiş. Sekizgen bir yapıda inşaa edilen Kızılkule, 13. yüzyılda inşaa edilmiş Selçuklu Dönemi ne ait bir yapı. Kızılkule nin ismi yapımında kullanılan ateş tuğlalarından geliyormuş. Çünkü o dönemde taş blokları kaldırmak kule belirli bir yüksekliği geçtikten sonra çok zor olacakmış. Kulenin görevi ise; liman ve tersaneye yapılacak saldırılara karşı şehri korumak ve gözlemlemek. Ülkemizin her yeri bir çok devlete ve döneme ait tarihi eserlerle dolu, bazılarının değeri biliniyor bazıları yabancılara kaptırılmış, kimi ise kötü durumda korunamamış. Aslında hepsine sahip çıksak tüm Dünya ülkemizin medeniyetler beşiği olduğunu görecek ama malesef şuan böyle bir şey mümkün değil...
    Alanya' da bulunan Alanya Tersanesi Selçuklu Dönemi boyunca Akdeniz de hizmet veren ilk tersane. Dönemin mimari güzelliğini taşıması yanı sıra gün ışığından en iyi şekilde yararlanmak için tasarlanmış Alanya Tersanesi bir yanında mesciti, bir yanında da muhafız odasını barındırıyor.
    Yine tarihi güzellikteki bir yapı olan Bedesten Kale içinde Süleymaniye Camii ye yakın bir mesafede yer alıyor. Bu kemerli güzel yapı 14. ya da 15. yüzyılda Karamanoğulları tarafından inşaa edilmiş pazar yeri ve han olarak kullanılmış, yolcuların ilk durak noktası ve konaklayabilecekleri bir yer olarak hizmet vermiş. Tarihi dokusu günümüzde bile iyi durumda.
    Bununla bitmiyor Alanya, kültür ve tarih açısından çok fazla öğe var gezebileceğiniz. Mesela; Doğu ve Batı civarlarında bir çok antik kente günümüzde de ev sahipliği yaparken, bu sarp yamaçlara kurulmuş muazzam kentler Pamfilya ile Kilikya bölgesine ait kentler olma özelliğini taşıyor. Gezebileceğiniz Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi, İç Kale Müzesi, ve Atatürk Müzesi bulunuyor. Bu antik kentlerin kazılarında çıkarılmış eşyaları bu müzelerde gözlemleyebilirsiniz. Etnografya müzesinin bulunduğu bina az önce anlattığım limandaki Kızılkule. Alaaddin Keykubat ın şehrin zirvesine inşaa ettirdiği 13. Yüzyılda yapılmış sarayı ise İç Kale Müzesi olarak hizmet veriyor.
  Tarihi yerleri gezmeyi bitirdiğinizde ya da bana bu kadar yeter dediğinizde; tartışılmaz güzellikteki mavi bayraklı kumsalları ve temiz deniziyle güneş, kum, deniz keyfini yaşayabilirsiniz. Eğer zaman konusunda fırsat bulursanız, Damlataş ve Kleopatra kumsallarını ziyaret edin. Bunlar dışında gezmeni gereken çeşitli mağaralar bulunuyor; Dim, Damlataş, Korsanlar ve Aşıklar mağaralarından en az bir iki tanesini mutlaka görün. Saymaya devam edersek daha bir çok antik kent ve gezebileceğiniz kültürel yerler sıralayabilirim, fakat en önemlileri olarak bunlar yeterli gelmiş olabilir. Bu yapıların bile bir kısmını gezip, görebilirseniz gerçekten pişman olmazsınız. Alanya ya gittim kumsalda takılıp döndüm diye anlatmak zorunda kalmazsınız.
   Bu arada gece hayatına hiç değinmedim zaten o kısmı çoğu kişi iyi biliyor. Özellikle yaz aylarında capcanlı, bol turistli, barlar sokağı ve bir çok mekanıyla gözde olan bir ilçe burası.

Alanya Kampanyalı Uçak Biletlerine BURADAN ulaşın.

27 Ocak 2015 Salı

Yunanistan; Kos Adası Gezilecek Yerler


    Türklerin ismini İstanköy olarak da söyledikleri Kos Adası, küçük, sevimli ve görülesi bir yer. Shengen Vizesi olan Pasaportunuz varsa Bodrum, Turgutreis den adaya geçmek botlarla sadece yarım saat sürüyor.
    Günübirlik olarak kolayca gezip akşamına Turgutreis e geri dönebilirsiniz. Kos Adası na ayak bastığınız an sizi heybetli Kos Kalesi karşılayacak. AB nin adaya vize şartı koşması Türklerin Kos Adası na gitmesini biraz zorlaştırıyor, ket vuruyor. Ancak bu iş Turgutreis esnafını sevindiriyor. Hem dışarıdan yabancı turist gelirken, hem de Türk halkı da Turgutreis de tatil yapıyor.
    Kos Adası, Hipokrat ın doğduğu yer, ana vatanı. Burada doğup büyüyen Hipokrat, tıp biliminin kurucusu, babası kabul ediliyor. Kos Adası nda Dünya' nın ilk Antik Hastanesini açmış. Turistlerin bir çoğu heykellerini, tablolarını inceliyor ve hatta dünyanın çeşitli yerlerinden gelen doktorlar Hipokrat ın kurduğu Antik Hastane de yeminlerini tekrarlıyorlarmış. Kos Adası içinde yerleşmiş olarak yaşayan 2000 civarı Türk bulunuyor. Zamanında Bodrum civarında yaşayan dedeleri aracılığıyla adaya gelip yerleşmiş ya da burada doğmuşlar. Türklerin çoğunlukta olduğu bölgeyi merak edip, gezmek isterseniz, Preta Mahallesi ne gideceksiniz ancak Türkler buraya Germe demekteymiş. Buradaki Türk restoranlarında da güzel yemekler yemeniz mümkün. Özellikle Kabak Yaprağı dolması ve domates reçeli ünlü yiyecekleri arasında.
    Bu yerlerin dışında gezebileceğiniz liman ve Elefteria Meydanı bulunuyor. Meydanda bulunan Osmanlı Camiisi ibadet için açık, camii nin kapısının yanında namaz saatleriyle ilgili bir çizelge görebilirsiniz. Namaz saatleri dışında genelde camii yi kapalı tutuyorlarmış. Ünlü plajları arasında Tarzan Beach, ilginç shovların yapıldığı ve kuzeyden gelen turistlerle karşılacabileceğiniz eğlenceli bir yer. Kos Adası gece hayatı capcanlı ve barlar sokağı da aynı Bodrum' un ki gibi. Hazır gitmişken gecesine de kalıp, bu eğlenceli gece hayatını görebilirsiniz. Gençlerin çoğunlukta olduğu barlar sokağında, bir çok mekan seçeneği bulacaksınız.
    Kos Adası bir ya da iki günlük konaklamalar için size gezme ve eğlenme şansı sunuyor. Sonrasında her şey tekrar rutine bağlayabilir. Çünkü daha fazlasında yapacak şeyler bitiyor. Ama ada tatili sevenler, hazır gelmişken tatillerini burada da geçirebilirler.

Yunanistan Vize Başvurusu ve  Şartları için BURAYI TIKLAYIN
 

   

26 Ocak 2015 Pazartesi

İtalya' nın Aşıklar Şehri Venedik...


    Bir çok çiftin gittiği ve hatta bazı çiftlerinde balayı için tercih ettikleri şehir Venedikİtalya' nın Aşıklar Şehri Venedik olarak biliniyor ancak herkes balayı için kanallardan oluşan bir şehri tercih etmeyebilir.
    Venedik bambaşka bir şehir, bildiğiniz alıştığınız trafik ve insan gürültüsünün ele geçirdiği o metropol şehirleri gibi değil. Sanki sadece turistleri, gezginleri kucaklıyor. 1987 yılında Unesco Dünya Mirası Listesine kabul edildiğinden beri, kanal ve lagünleri koruma altına alınmış. Mevsim değişikliklerine göre kanallarda su seviyeleri de değişiklik gösteriyor. Dünya üzerinde hiç bu kadar köprüyü bir arada görmemişsinizdir tam 400 köprü şehrin minik ada gibi ayrı duran 118 kısmını birbirine bağlıyor. Sonuçta Venedik i dört bir yanından böle 170 adet kanal bulunuyor. İlk izlenim olarak her sokak birbirine benziyor gibi gelecek ve keşif yapmak istediğinizde çok çabuk kaybolduğunuzu fark edeceksiniz. Ama yinede yan yana dizilmiş harika bir mimariye sahip bu hüzünlü evler, gelen turistlere kucak açmaya devam ediyor.
    Yaşamak için muhtemelen çok ilginç bir yer, düşünsenize ev kapınızı açıyorsunuz ve suya doğru açılıyor. Kanallar sokak olarak sayılıyor. Ve şehrin meydanı kabul edilen yer ise Grand Kanal. fotoğraf çekinip özellikle ziyaret etmeniz gereken yer bu kanal ve burada bulunan Rialto Köprüsü. Burası hemen hemen her mevsim cıvıl cıvıl, turistlere hediyelik eşya satılıyor çeşitli cam işçilikleri, kukla bebekleri ve tabiki Venedik e gidipte almadan dönmeyeceğiniz ünlü Venedik Maskeleri.
    Bir gondol turu ile gezi yapmak da seçenekleriniz arasında olmalı, zaten buraya geliyorsanız kesinlikle bir gondolla kanal gezisi yapacaksınız. Sokaklar, caddeler su kanalları olunca, haliyle otobüslerin, arabaların yerlerini vaporettolar, gondollar ve sürat motorları alıyor. Sürat motorları aynı zamanda polis arabası olarak da şehre hizmet veriyor.
    Evlerin balkonları, pencereleri hep kanallara bakıyor, saksılarda rengarenk çiçekler görebilir ve bu şirin balkonları fotoğraflayabilirsiniz. Çamaşırlarını da astıkları bu balkonlara çok ağır çamaşırlarını asmamalılar, aksi taktirde mandallarından kurtulup düşen çamaşır kanala karışıp gideceğinden, ben olsam en sevdiğim giysileri içeride kuruturdum.
    Dünya' nın her yerinde karşılaşabileceğiniz gibi burada da fazlasıyla Japon Turist göreceksiniz. Venedik günlük hemen hemen 150 bin civarı turist ağırlıyor, halkın geçim kaynağı turistler. Zaten halk arasında çok genç nesil görmek zor. Yaklaşık 72 bin civarı kişinin yaşadığı Venedik de en yoğun nüfus turistlere ait.
    En ünlü meydanı San Marco Meydanı, labirentvari sokaklarında kaybolsanız dahi yollar sizi bir şekilde bu meydana çıkartıyor. Burada bulunan San Marco Katedralini ziyaret etmeyi unutmayın. Katedralin dışında bulunan eşsiz 4 adet bronz at heykeli zamanında daha bir çok eser gibi Ayasofya Müzesi nden çalınarak buraya getirilmiş. Katedralin içinde de diğer heykel ve eşya örneklerine rastlayabilirsiniz. Hepsi sanat harikası ve çok değerliler.
    Eski evlerin köşelerine güvercinler konmasın diye çakılmış sıra sıra çivileri görürseniz şaşırmayın. Yapılardan uzak tutmaya çalışıyorlar, çünkü güvercin pisliği zamanla hasar verici boyutlara ulaşıyor. Bahsettiğim San Marco Meydanı dahi yılın bazı zamanlarında suların çok yükselmesi yüzünden sular altında kalabiliyormuş.
    Özellikle Venedik Karnavalı zamanında giderseniz, gerçekten çok eğlenirsiniz. Ancak erken davranıp otelden yer ayırtmalı ve uçak bileti rezervasyonlarını yaptırmalısınız. Karnavalda renk renk, çeşit çeşit maske takmış insanlar göreceksiniz.
    Venedik Gondollarının ayrı bir hikayesi var. Gondolların hepsi siyah renkte, Venedik' li ressamlarda gondolları çizerken hep siyahla başlarlarmış. 1300 lü yıllarda yaşanan kara veba zamanından önce gondolları renkli boyarlarmış. Ancak vebada kaybedilen kişilerin cesetleri kanallardan alınıp, gondollarla taşındığı için o zamanlardan beri yas anlamında renkleri siyah olmuş.
    Geçmişinde imkansız, hüzünlü aşkların yaşandığı bir kent aynı zamanda Venedik. Kente Ponte Dei Sospiri ismindeki Hasret Köprüsü anlamına gelen yerde buluşan aşıklar gibi aynı zamanda zindanlara atılacak suçlularda şehre son bakışlarını bu köprüden geçerken yaparlarmış. Ünlü Dükler Sarayı nı da ziyaret edebilirsiniz.
    Şehir dediğim gibi turistlerle geçindiği için fiyatlar genel olarak biraz yüksek. Yemek olarak balık tercih edebilirsiniz. Balayı için tercih edecek çiftler için belirtmeliyim ki oteli iyi seçmeliler. Fiyatları ucuz tutalım derken çok kötü bir pansiyonda kalıpta tatilinizi mahvetmeyin.

 İtalya Vizesi Başvuru Şartları için BURAYI TIKLAYIN

25 Ocak 2015 Pazar

Medeniyetlerin Buluştuğu Yer; Trakya...


    Medeniyetlerin buluştuğu yer; Trakya. Çünkü Kırklareri' nin kazası olan Vize gerçekten tam bir medeniyetler beşiği. Yunan Mitolojisi' ndeki ismi "BYZİA" olarak geçmekteymiş. Geçmişi bir çok tarihi buluşturan bu yeri gerçekten gezip, görmenizi öneririm. Şayet burası zamanında Trakya Krallığı nın başkenti niteliğinde olmakla beraberi İstanbul' un da Trakya Bölgesi ndeki kalesi mahiyetinde bir özelliğe sahipmiş.
    Geçen yıl gidip, gezdiğim kadarıyla tarihi bakımdan gerçekten muazzam yapılar barındırıyor, halk bunun ne kadar değerini biliyor orası tartışılır. Küçük Ayasoyfa adı verilmiş bir kilise, Bizans İmparatoru Jüstinyen Dönemi' nden 6. yüzyıldan bu yana varlığını sürdürmekte. Günümüzde, Gazi Süleyman Paşa' nın camii ye dönüştürmesiyle camii hizmeti vermekte olan bu yapı; Dionysos Mabedi' nin bulunduğu temeller üzerine bazilika yapısında inşaa edişmiş bir yer.  Zamanında çeşitli frekslerin izine rastlandığı bir yapı burası, altı sütun üzerine kurulmuş iki katlı küçük ama tarihi açıdan çok zenginlik taşıyan bir yapı niteliğinde.
    Trakya' nın geçmişmişi boyunca bilinen ve kullanılmış ilk ve tek tiyatrosu olarak bulunan tarihi antik tiyatro günümüze dek iyi bir durumda ulaşmış. Efes Antik Kenti' in aksine bu tiyatro giriş ücreti vermeden kapı gibi açık tel örgülerin arasında geçerek, girip, gezebileceğiniz ve istediğiniz kadar fotoğraf çekebileceğiniz bir mekan. Taşlar mermer gibi çok kaliteli ve tiyatro anfisi genel anlamda çok büyük değil. Ama gününün koşullarında çok iyi hizmet verdiği belli. Etrafındaki eski köy evlerinin ortasında kamufile olmuş durumda. Burası da Bizans İmparatoru Jüstinyen Dönemi' nde M.Ö. 72 ile 76 yılları arasında ilk yapımı gerçekleştirilen bir antik tiyatro. O dönem ki insanların sanata olan merakını ve bu antik tiyatro da yaptıkları görüşmeleri ve toplantıları bir hayal etsenize, ne denli uzak fakat o kadar da gerçekçi.
 Burayı ziyaret etmiş her gezginin mutlaka görmesi gereken Vize Kalesi' nin günümüzdeki kalıntıları. Kale her zaman olduğu gibi şehrin yükseğine inşaa edilmiş ve genel olarak manzaraya hakim ve rüzgarın eksik olmadığı bir bölge. İlk yapımına yine M.Ö. 72 ile 76 yılları arasında başlanmış bu yapı, en uzun Güney surlarının boyu 3-4 metre yüksekliğe ulaşmaktadır. Günümüzde manzaranın olduğu ön taraf balkon şeklinde tasarlanmış ve turist ile yerel halkın yararlanması için banklar yerleştirilmiştir.
    Kral Mezarları tarihi her dönemde önem arz eden yapılar olmuştur. Burada da Tümülüsler olarak, yapılan kazılar sonucunda bulunan ve önemli kişilere ait olan mezarları ziyaret edebilirsiniz.
Vize kazısın bağlı bir yer olan Kıyıköy, özellikle yaz aylarında tatil severleri ve gezgin turistleri çekmektedir. Tarihi dokusu çok eskilere dayanan Kıyıköy ziyaretçilerine adeta Ege deymiş izlenimi hissettirmektedir. Burada olta içle balık avlamaya çıkabileceğiniz gibi, kayık ile açılabilir ya da deniz bisikleti ile grup olarak açılıp balık tutup, yüzebilirsiniz.
    Kıyıköy de ziyaret edebileceğiniz bir manastır bulunuyor; Ayanikola ve kalesi. Burası çok ilginç bir oluşum resmen tepeyi kapsayan taşı oyarak inşaa ettikleri manastır, muhtemelen dönemin din adamlarının sığındığı ve dualar ettiği bir yapıydı. Her gelenin gezebildiği açık bir yer olan Ayanikola Manastırı yine Jüstinyen Dönemi ' nden kalma ve içeri doğru koridorlar oluşturan, labirentimsi tarzda bir yapı. İçinde muhtemelen dönemin din adamlarına ait olan küçük odalar bulunuyor ve günümüzde bu odalardan birbirlerine geçitler bulunuyor.
    Aynı zamanda Kıyıköy' de gözlemleyebileceğiniz çeşitli karstik oluşumlar bulunuyor. Genel olarak Vize ilçesinde konaklayabileceğiniz 2-3 yıldızlı otelleri uygun fiyatlara bulabilirsiniz.

24 Ocak 2015 Cumartesi

Tramvay Cenneti; Zagreb Gezilecek Yerler


    Hırvatistan' ın başkenti Zagreb her gezginin tanıması, görmesi gereken bir şehir. Gerçekten bir Tramvay Cenneti; Zagreb. Çünkü otobüsleri neredeyse hiç göremeyeceğiniz bu güzel şehirde, ulaşımın muazzam kolaylığına ulaşmış Hırvatlar ve her yere tramvaylarla ulaşmak inanılmaz kolay. Küçük ülke Hırvatistan fakat içinde muhteşem bir kültür ve tarih barındırıyor. 4,5 milyonluk halk kalabalığının zaten 1 milyon kadarı başkent Zagreb' de yaşıyor.
    Şehrin kalbi olan Josipa Jelacica Meydanı her seyahat tutkunun buluşma noktası olduğu gibi yerel halkın da ayrılamadığı bir yer konumunda, bu meydandan tramvayların duraklarını ve yolculuk akışlarının da başladığını görebilirsiniz. Yine bir Avrupa kentinin sanat mahmurluğuyla karşılayacak sizi bu meydan, sanat yapanlar, pandomin nostaljisini yad edenler ve muhteşem kafeleriyle burayı çok seveceksiniz.
    Şehri gezmek hem çok kolay hem de çok eğlenceli. Takın sırt çantalarınızı ve ruhunuz sizi hangi sokağa götürürse gidin gezin. Hırvat halkı ilk izlenim olarak size soğuk gibi gelse de aslında tam tersi çok yardımsever ve sıcak kanlılar. Mesela Josipa Jelacica meydanının üst kısmında çiçekçiler bulunuyor, kime sorsanız oradan devam ettiğinizde karşınıza çıkacak Dolac Pazarı nın yerini tarif edecektir. Burada yiyecek açısından meyveler ve turistleri cezbedecek hediyelik ürünler bulabilirsiniz.
    Suç oranının düşüklüğü, caddelerde devriye gezen polislerin neredeyse hiç olmayışından anlaşılıyor. Kendinizi güvende ve mutlu hissedeceğiniz, bu şehirde böyle düzen sağlanması gerçekten çok güzel. Ülkede genel olarak kültür seviyesi yüksek ve halkın eğitim seviyesi de bununla doğru orantılı olarak yüksek. Koruması olmadan gezen Kültür Bakanı nı ya da İç İşleri Bakanı nı görmeniz mümkün, ya da çok ünlü bir oyuncusunu, şarkıcısını her hangi bir kafe de yalnız kahve içerken bulmanız mümkün olabiliyormuş.
    Para birimi gereği ve milli gelir düzeyi açısından halkın kazancı düşük fakat tezat olarak da yaşam burada biraz pahalı. Herkes bizim ülkemizdeki gibi bolca kredi kartı kullanmaktan çekinmiyor. Bizdeki gibi gelirler arası uçurumların yer yer oluştuğunu gözlemleyebilir, zaman zaman son model arabalarla gezen kişilere rastlayabilirsiniz.
    Zagreb' in genel olarak önemli yapılarında biri Mimara Müzesi. Zagreb in en güzel yanı şehre ne yapı inşaa edilirse edilsin ağaçlara, yeşil dokusuna hiç el değmeden yapılmış ve şuan binalarla doğa iç içe. Mimara Müzesi' nin hikayesi ise; ismi Mimara olan birinin hayatı boyunca topladığı tüm sanat eserlerinin ölmeden önce devlete bağışlamasıyla oluşmuş. Vatansever Hırvat Mimara, topladığı bunca, tablo, heykel ve antikaların ileriki nesiller ve Dünya' nın her yerinden ziyarete gelecek turistler için bir kültür mirası olmasını istemiş ve çok da güzel düşünmüş.
   Fakat Zagreb şehrinin asıl simgesi kabul edilen Zagreb Katedrali 1000 yıllık tarihi ile ziyaretine gelenleri yorgunca karşılamaya devam ediyor. Dokusunda oluşan hasarlar zaman zaman gerçekleştirilen onarmalar sonucu Zagreb Katedrali günümüzde de dimdik ayakta.
    Hırvatistan' ın kravatın doğduğu yer olduğunu biliyor muydunuz? Tarihi geçmişi ise şöyle; 16. yüzyıl içinde kadınlar savaşa, katılacak erkeklerin boyunlarına, şans getirsin diye mendil bağlarlarmış, ve bu mendil yıllar içinde askeri üniformaların bir parçası olmuş derken şekil değiştirip günümüzdeki halini almış.
    Şehrin ortasında, Avrupa usulü dinlence, gezi ve spor yapılabilsin diye ayrılmış harika bir park bulunuyor. Maksimir Park. Bisikletle de turlamasının çok keyifli olacağı bir yer burası, ayrıca içinde hayvanat bahçesi de yer alıyor. Bu güzel park stres atmak için paha biçilmez. Bizim ülkemizde de bunun gibi parklara çok fazla sayıda ihtiyaç var.
   Gezgin seyahatçilerin kesinlikle görmesi gereken bir yer var. Burası eski kent olarak geçen Gradec ve aynı zamanda hem turistik açıdan hem de Zagreb' in en güzel noktalarından biri. Avrupa' nın ilk eczanesinin bulunduğu yerde yine burası. 1355 yılından beri çalışan kuledeki saat ve kuleden de seyre dalacağınız harika bir kuşbakışı Zagreb manzarası sizi bekliyor. Burada muhteşem fotoğraflar çekebilirsiniz.
   Genel olarak şehirde taksiler pahalı olduğu için, tramvay kullanmayı tercih edebilirsiniz. Ayrıca en çok kafe yoğunluğunun özellikle de en geç kapananlarının bulunduğu yer ise, Tradec sokağı. Gece hayatının sabahlara kadar devam ettiği bir yer değil burası, ama kültürü ve şehrin mimari, tarihi dokusuyla tanışınca iyiki gelmişiz diyeceksiniz.


23 Ocak 2015 Cuma

Yavru Vatan Kıbrıs Gezilecek Yerler


    Yavru Vatan Kıbrıs gezilmesi, görülmesi gereken yurdumuzun bir parçası olan adamız. Avrupa ile Türkiye’ nin muazzam bir sentezi Kıbrıs. Şüphesiz Kıbrıs deyince çoğu kişinin aklına kumar oyunlarının yasal olduğu Casino’ lar gelecektir. Ancak bununla da bitmiyor, çok eğlenceli ve tarihi yerleriyle de gezginlerin gitmesi gereken bir ada.
    Özellikle yaz aylarında sıcağı doyasıya seven tatilciler, gezginler için burası biçilmiş kaftan. Özellikle Temmuz ve Ağustoslarının tam bir güney iklimi dedirten sıcağıyla, öğle saatleri gezmelere biraz ket vursa da yinede akşamüstü ve özellikle geceleri bir harika geçecektir. Ada deyip de geçmeyin Kıbrıs’ ın sadece kuzeyi bize ait olsa dahi o kısmın bile yeterince büyük. Lefkoşa civarından gezmeye başlarsanız, Girne, Lapta, Karpaz ve Maraş’ a dek bir haftada tatilinizi tamamladığınızda hala görmediğiniz yerler kalacaktır. Öyle ki 2-3 saatlik araba yolculukları sonucunda bir şehirden diğerine ulaşabiliyorsunuz. Kendinize bir plan çıkartıp, rota çizerseniz Kıbrıs’ ı gezmek hem daha kolay, hemde eğlenceli olacaktır. Girne kıyılarında güzel plajlar bulunmaktadır. Bence sadece bir otele gidip, civarında takılıp bir iki turlar bir kaç yere gitmek şeklinde bir tatil planlamayın. Seyahatlerin en güzel yanı keşiftir.
    Tarihi yerleri de görmeden gelmeyin gezebileceğiniz en ünlü tarihi yerler; Girne Kalesi, Kantara Kalesi ve St. Hillarion Kalesi. Ve çok profesyonel fotoğraflar çekebileceğiniz ayrıca tüm Girne’ yi ayaklarınızın altında seyredebileceğiniz yer ise; Bellapais. Burada Bellapais Manastırının tarihi dokusunu inceleyip, gezebilirsiniz.  Kıbrıs’ ta Magusa’ nın suriçi kısmında  yer alan ve günümüzde Lala Mustafa Paşa Camii adını alan yapı aslında 1200 lü yıllarda kilise olarak inşaa edilmiş. Ve Maraş bölgesinde de tarihi bir yapı olan Namık Kemal Zindanı nı görüp ilginç kareler fotoğraflayabilirsiniz.
    Kıbrıs’ ın halkı son derece sıcak kanlı insanlar, araç kiralayarak gezebileceğiniz gibi Kıbrıs içi seyahatleriniz için otostop ta çekebilirsiniz, halkta ada insanlarının yardımsever tavırları ve güler yüzlülüğü mevcut bu yüzden sizinle aracını paylaşıp beraber yolculuk yapacak bir sürü kişi çıkacaktır. Yemekler konusuna gelirsek, Kıbrıs’ a özgü kızartılarak yenen Hellim Peyniri’ nden almayı unutmayın. Türkiye’ de de satılıyor fakat oradakiler kadar güzel olmuyor. Kızartılmış ballı, hellim böreği yapıyorlar ve kahvaltıda havuç reçeli ile de karşılaşabilirsiniz. Etli, tavuklu ve otlu ayrı ayrı farklı pişirme tarzında yaptıkları yemekleri var mutlaka bu farklı lezzetleri deneyin.
    Ve bir de Yavru Vatan Kıbrıs’ ın Karpaz Yarımadası ndan özellikle bahsetmek istiyorum. Burada görebileceğiniz en güzel kumsallardan biri olan Karpaz Altın Kumsal yer alıyor. Bu upuzun kumsalda dileğidiniz gibi yüzüp, güneşlenebilirsiniz. Ayrıca Karpaz Milli Parkı içinde de yürüyüş yapıp çok güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Karpaz Yarımadası içinde kutsal kabul edilen ve rüzgarların himayecisi ve mucizeler yaratıcısı olarak bilinen Apostolos Andreas anısına adanan bir manastır bulunuyor burayı da ziyaret edebilirsiniz. Andreas, İsa’ nın havarilerinden biriymiş ve deniz yolunu kullanarak Kudüs’ e giderken, susuzluk gemideki herkes için ölümcül sorun olmaya başlamış ve Hristiyan inancına göre; gemiden burada inerek şuan manastırın olduğu yere bastonuyla vurup, oradan su çıkmasını sağlamış. İşte bu kutsal şapelin inşaa edildiği yerde 15. Yüzyıldan beri su hala akmaktaymış... Daha sonra manastıra 18. Yüzyılda eklentiler yapılmış ve son haline 19. Yüzyılda kavuşmuş.
    Kıbrıs’ ta vergi dolayısı ile kullananlar ve almak isteyenler için alkol ülkemize nispeten çok daha ucuz. Ayrıca kumar alışkanlığınız olmasa dahi otelinizin ya da bir casino da hiç olmazsa farklı bir atmosfer adına, kollu makinelerde şansınızı deneyebilirsiniz. Kıbrıs için vize ve pasaport gerekmiyor. Özellikle pasaportunuzla gitmeyin çünkü pasaportunuzda Kıbrıs giriş mühürü olduğu zaman, bazı ülkeler Kıbrıs’ ı tanımadığı için daha sonra vize almada problem yaşayabilirsiniz. Sadece uçak biletinizi alıp gideceksiniz.
    Kıbrıs Kampanyalı Uçak Biletlerine BURADAN ulaşabilirsiniz.







22 Ocak 2015 Perşembe

Dünya' nın Her Köşesinden Rengarenk Şehirler...


    Dünya' nın dört bir yanında bulunan capcanlı, rengarenk şehirleri gezmek, fotoğraflamak her gezginin en büyük idealidir aslında. Bunların hayal olarak kalmaması yalnızca sizlere bağlıdır. Biraz cesaret, biraz erken projelendirme ve bütçe planlamasıyla yapamayacağı şey yoktur insanın. Sadece sınırlarını bilmeli ve çok lükse kaçmamalı işte o zaman Dünya' nın her köşesini adım adım gezmek hayal olmaktan çıkacaktır.
    Hayalci Gezgin bugün sizlere Dünya' nın Her Köşesinden Rengarenk Şehirler hangileri onları tanıtacak. İlk sırayı İtalya' nın muazzam güzellikteki Cinque Terre Milli Parkı alıyor. Burası deniz kenarında şirin mi şirin yapıları ve rengarenk ufak evleriyle 5 köyün birleşmesinden oluşan bir milli park. Zaten Cinque Terre "Beş toprak" anlamına gelmektedir. Çok özel olan bu yer koruma altında ve Unesco Dünya Mirası Listesinde yer alıyor. Yüzyıllar boyu burada bir sürü insan hayatını geçirmiş ve muhteşem manzarasıyla denize sarp inen kayalıklarda azimle tarım yapmışlar. İtalyan Rivierası' nın bu engebeli bölgesine tren ve botlarla ulaşılabildiği gibi, yürüme patikaları da kullanılır. Turistlerin ve gezginlerin uğrak noktası haline gelmiş bu doğal yer, gerçekten görülmeye değer.
    Bir diğer capcanlı, rengarenk şehir ise Cape Town da bulunan Bo Kaap Mahallesi. Güney Afrika' nın şüphesiz ki en büyük şehri Cape Town ve bu mahallede en canlı ve seyretmesi gayet eğlenceli bir noktası. Çok ünlü olan bu mahalle yolu düşen gezginler için ziyaret etmesi gereken gözde mekanlar arasında. Şuan burada yaşamlarını sürüden müslüman halktan önce tarihine bakacak olursak 17. Yüzyılda bu evler Hollandalılar tarafından köleler için yaptırılmış. Belki de şimdilerde bu kadar renkli olmalarının sebebi, geçmişte yaşanan acı hayatları biraz olsun huzura kavuşturmak içindir...
    Bizim ülkemizden bir kesit ve renkli bir mahalle anlatmak gerekirse; İstanbul' un çok eski semtlerinden 15. yüzyıldan günümüze dek uzanan Musevi toplumunun evlerinin bulunduğu Balat Semti. Burası sokak boyunca uzanan, cumbalı, çıkmalı yapıdaki dar ve 2-3 katlı evlerin omuz omuza dizildiği eski bir semt. Malesef evler Bo Kaap mahallesindeki gibi pırıl pırıl ve kontrast renklerde boyalı değil, nispeten daha eski ve zamana karşı yorgun bir şekilde ayakta duruyorlar. Renkli ve eski duvarlarıyla, arnavut kaldırımlı sokak boyu uzanmaktalar.
    Şimdi anlatacağım yer şirin mi şirin bir kasaba neden mi? Çünkü İspanya' da ki Juzcar Malaga şehri binaları Sony Pictures tarafından geçtiğimiz sezonlarda çıkan Şirinler Filminin galasını kutlamak için, şirinlerin mavisine boyandı. Endülüs topluluğunun bir kısmı olan bu şehir 2011 den beri masmavi bir şekilde, sokaklarında gezmek, evleri görmek isteyen turistleri ağırlıyor. Çatılarındaki rengarenk çiçekleriyle bir harika, buraya yolunuz düşerse gerçekten içiniz açılacak.
    Dünya' nın Her Köşesinden Rengarenk Şehirler yazımıza dahil etmeden duramayacağım diğer bir kentte Dünya' nın en canlı festivallerinin gerçekleştiği Rio de Janeiro. Kent genel anlamda fakir ve suç oranı oldukça yüksek fakat bu çarpık kentleşmenin alıp başını gittiği gecekondu mahallerinin dış cephelerini rengarenk boyayıp birazda olsa dünyalarını renklendirmişler.
   Son olarak anlatacağım şehirde yine aynı kıtadan Arjantin' den Buenos Aires şehri. İtalyan göçmenlerin meskeni El Caminito caddesi burayı ziyaret edenleri adete İtalya' ya gelmiş gibi ağırlıyor. Cadde boyu sıra sıra bir çok heykeltraşın eserlerini görebilirsiniz. Evlerin ilginç yanı geri dönüşüm fikrini farklı boyutlara taşıyıp, batık ve eski gemi saçlarından yapmışlar sonra bu evleri bir güzel tekne boyalarıyla rengarenk boyamışlar ortaya cıvıl cıvıl bir yer çıkmış.

21 Ocak 2015 Çarşamba

İtalya' nın Çiçekli Şehri; Floransa...


    Her gezginin ve turistin görmesi gereken Çiçekler Şehri olarak bilinen Floransa, aslında Kleopatra ve Sezar arasındaki aşkın meyvesi. Öyle ki; Sezar' ın Kleopatra' ya duyduğu büyük aşk O nu her yıl Çiçekler Bayramı isminde bir şenlik düzenlemeye ve aşkını duyurmaya yöneltmiş. Roma İmparatoru Sezar, Floransa' dan askerleri ile geçtiği bir gün buranın ismine Florentia denmesini istemiş. O günden günümüze dek bir çok sanatçıya ilhan kaynağı olan İtalya' nın bu güzel şehri, Toskana' nın ufak tepeleri ile çevrili, şehri bölen Arno ırmağı ve muhteşem sokaklarıyla gerçekten görülmeye değer nitelikte.
    Rönesans adeta bu şehrin tam göbeğinde can bulmuş, mükemmel tarihi yapıları, müzeleri, meydanlardaki hayran kalacağınız sokak sanatçıları ve gezmeye doyamayacağınız sokakları ile sanatın ana vatanı Floransa. Kendinizi burada özgürleşmiş hissedeceksiniz, şehrin büyüsüne kapılıp meydanlarını, sokaklarını, akşama dek yorulmadan arşınlayacağınızı şehre ayak bastığınız an anlayacaksınız. Kentin devasa simgesi Duoma Katedrali yani nam-ı diğer Santa Maria Del Fiore. O kadar büyük ki önünde poz verip fotoğraf çektirmeye çalışacaksınız ancak makinelere sığdırmanız için belki bir balık gözü objektif kullanmanız gerekecek. Bu mükemmel tarihi yapıyı inşaa etmek 100 yıl sürmüş ve yapımında üç kuşağın insanları çalışmış, bugünlere kültür mirası olarak bırakmışlar. Binanın işçiliğini, mimarisini saatlerce inceleseniz bile az gelir. 1296 larda mimar Arnolfo di Cambio sayesinde yapımına başlanmış devasa bir yapı..
    Hiç mi hiç sıkılmayacağınız rengarenk bir şehir Floransa, şehri ikiye bölen Arno nehri üzerinde tüm ziyaretçilerin uğradığı Ponte Vecchio köprüsünü mutlaka ziyaret edin. Bu köprü üzerindeki demir halkalara takılı bir çok asma kilit göreceksiniz. Burası aşkı tadan her çiftin sevgilerini mühürlemek için asma kilitleri takarak, bu olayı gelenekselleştirdikleri yer. Bizim ülkemizdeki bazı ufak köprülerde de bu olay denendi fakat belediyenin işçilere demir makasıyla söktürmesi ile sonuçlandı. Sizde sevginizi simgelemesi için asma kilidi Ponte Vecchio da asabilir ve anahtarını da Arno nehrine atarak, aşkınızı ölümsüzleştirebilirsiniz.
    Kendinize ve sevdiklerinize hediyelik eşya almanız için bir çok eşyanın bulunduğu yer eskiden domuzlar satıldığı için ismine Domuz Pazarı dedikleri, pazar girişinde bronzdan yapılma bir yaban domuzu heykeli bulunan yerel pazar. Bu yaban domuzuna aynı zamanda dilek domuzu diyorlar ve ağzına bozuk para atılıyor, eğer para hemen alttaki mazgala düşerse dileklerin gerçekleşeceğine inanılıyormuş. Sonuç olarak dilekler gerçekleşir mi bilemem ama belediyenin bu yolla iyi para kazandığı belli.
    Mecidileri duymuşsunuzdur, ya da hiç duymamış olanlar için, Mecidi ailesi 16 yüzyıldan başlayarak 300 yıl boyunca Toskana ve Floransa' yı yönetmiş, sanata son derece düşkün bir aileymiş. Şehir bu yüzden tarihinden bu yana sanat öğeleri taşıyor ve çok da güzel. Tabiki bu aile bu şehirde sanat tek taraflı kalmasın diye, dünyanın her köşesinden sanatçıyı ülkeye davet edip, istediğiniz sanatı burada gerçekleştirin ve eserlerinize hayat verin demişler. Bu şehri böyle güzel yapan ünlü sanatçılar arasında; Botticelli, Leonarda Da Vinci, Donatello ve daha bir çok ünlü sanatçı yer alıyor.
    Kesinlikle gezmeniz gereken bir sanat müzesi; Uffizi Müzesi. Burada 4000 adetin üzerinde tablo mevcut, kendinizi bir anda bu kadar tablonun arasında bulunca hangisini inceleyeceğinizi şaşırıyorsunuz. Ünlü ressamların eserleri bu tablolar arasında bazı Osmanlı Padişahları nın da resimleri bulunuyor. Dışı kadar iç mimarisi ile de göz kamaştırıyor müze binası. Louvre Müzesi kadar ihtişamlı ve en az onun kadar özellikle de yaz aylarında kuyruklar oluşuyor.
    Piazza Del Signoria Meydanı en ünlü ve ihtişamlı meydanı. Burada kesinlikle başınız dönecek, bir köşede ünlü heykeltraşların eserleri sergilenirken, diğer yanda Mecidi Ailesinin kale benzeri sarayı hepsi muazzam şekilde görünüyor. Michelangello' nun ünlü Davut heykelini de burada görebilme şansınız oluyor. Michelangello nun diğer orjinal heykellerini görmek isterseniz, Accademia Müzesini ziyaret edebilirsiniz.
    Alış veriş konusunda bütçenize uygun şeyler satın almayı düşünürseniz, Cascine Pazarını ziyaret edebilirsiniz. Via Tornabuoni Caddesi nde ise antika sever gezginlerin güzel parçalar bulabileceğini söyleyebilirim. Halk genel olarak pek İngilizce bilmiyor ve satın alacağınız ürünlerde pazarlık yapın. Yaz aylarında giderseniz turist yoğunluğundan biraz bunalabilirsiniz ama her halükarda gittiğinize değecektir... Ayrıca ünlü İtalyan Espressosu içip, Tramisu yemeyi de unutmayın.

İtalya Vizesi Başvuru Şartları için BURAYA TIKLAYINIZ






20 Ocak 2015 Salı

Dünya' nın En Eski Yerleşim Bölgeleri...


    Hayalci Gezgin eşliğinde Dünya' nın En Eski Yerleşim Bölgelerini tanıyabilirsiniz. Tüm gezginlerin ruhunda biraz tarih merakı biraz da nostalji barınır, bunun eşliğinde bu eski yerleşim yerleri ve kısaca tarihlerine bir göz atacağız.
   Lübnan' ın başkenti olan Beyrut kenti Osmanlı Dönemi içerisinde gelişimini arttıran eski yerleşim yerlerinden. Özellikle Ortadoğu' nun popüler mekanı olduğu yıllar; 1950-70 arasında. Günümüzde hemen hemen 1,5 milyonun üzerinde bir nüfus sayısına sahip. Ayrıca önceleri eşit derecede olan Müslüman ve Hristiyan sayısı günümüzde değişiklik göstermiş ve Müslümanların sayısında artış yaşanmış.
    Tarihi yapı meraklıları gezginlerin mutlaka gidip, gezmesi gereken kent Bulgaristan' ın Filibe şehri. Burası ismini bir Makedon Kralından almış. Kültürel yapısı ve iyi korunmuş tarihi eserleri ile günümüze dek ulaşmış nezih bir kent olan Filibe ayrıca Osmanlı Devleti' nin de Balkanlar bölgesinde göz önünde tuttuğu bir şehirmiş. Şimdilerde ise 2019 yılında hak kazandığı Avrupa Başkenti konumuna hazırlanıyor.
    Tarihin süregelen zamanlarında hep yerleşim yeri olarak mekan edinilmiş Suriye' nin başkenti Şam ise; kim bilir kaç yaşam büyüttü topraklarında, kaç savaş gördü, nelere tanıklık etti. Şam, Endülüs-Emeviler döneminde kültür ve medeniyet bazında Dünya'nın Merkezi konumundaymış. Bir çok tarihi bina ve yapı kazandığı dönem ise Osmanlı Dönemi' ne denk gelmekte. Emevi Camii tarih açısından gösterilen en önemli yapılardan.
    İran' ın Susa şehri de kültürü ve medeniyetleriyle de en eski yerleşim yerlerinden sayılıyor. Kent olarak M.Ö. 4200 lere dayanan bir medeniyet geçmişi bulunmakta, eski çağlara dayanan Elam Devleti' nin bir dönem başkentiymiş. Tabi bildiğiniz gibi İran topraklarında eski çağlarda bir de Pers Devleti hüküm sürmüş, medeniyet yelpazesi oldukça geniş.
    Ülkemizde de Dünya'nın En Eski Yerleşim Yerleri arasında kabul edilen Gaziantep' in 10 km kuzeyinde yer alan Dülük Antik Kenti bulunmakta. Buranın önemi, antik şehrin Antik Çağlarda ticaret yollarının kesiştiği kavşak noktasında bulunması ve burada kilit rol oynamasıymış. Asur' lulardan, Hititler' e, Roma Dönemi' nden Osmanlı' ya dek uzanan çok önemli ve uzun bir tarihi geçmişe sahip, Dülük Antik Kenti. Ancak, Osmanlı Dönemi içinde kültürel önemi artış göstermiş ve önemli bir yere sahip olmuş. Gidip, gezebileceğiniz mağaralarda gezmeye gelen turistler için ışıklandırılmış özel parkurlar bulunuyor.
    Bir diğer büyük uygarlıklara ev sahipliği yapmış yerleşim yeri ise Yunanistan' ın başkenti Atina. Bu kentin tarihi; eski Neolitik Çağa dek uzanıyor. Ama en bilineni Eski Yunan Medeniyeti' nin merkezi ve ticaret, kültür bazında önemli bir yerleşim yeriydi. Atina kenti ismini Yunan Savaş Tanrısı Athena' dan almıştır.
    Yine Lübnan' da bulunan Antik bir Liman şehri var ismi; Byblos. Bu kent o kadar eskiye dayanan bir medeniyet geçidine ev sahipliği yapmış ki geçmişe dek tam tarihi bilinmemekle beraber, 7000 yıl öncelerine dayanıldığı düşünülmektedir.
   Roma Dönemi' nden günümüze uzanan Mısır' ın Feyyum kenti, tarih açısından M.Ö. 4000 yıllarına uzanmakta ayrıca Roma Dönemi' nden kalan Feyyum Mumya Portreleri ile de ünlü bir şehir. Eski ismi ise Medinet El-Feyyum imiş.

 

Türkiye Kayak Merkezleri...


    Ülkemizde bir çok güzel kayak merkezi ve tesisleri bulunuyor. Kayak yapmak için çok profesyonel olmaya gerek yok, yeni başlayan amatör kayakçılar ve acemiler içinde çok güzel parkurlar var. Yurtdışı kayak merkezlerinden önce ülkemizdekileri tanıyalım onları gezelim görelim. İşte Kış Tatili için keyifle gidebileceğiniz birbirinden güzel Kayak Merkezleri.
    Kış Sporları deyince şüphesiz akla ilk gelen kayaktır. Şimdi ilk tanıtacağım kayak merkezi tabi ki Uludağ da bulunuyor. En fazla kayak merkezi bulunan kış sporlarına müsait bölge burası. Uludağ oteller bölgesi yıllardır Kış Sporu tutkunlarına hizmet veriyor. Şu an bölgede 8 telesiyej ve 7 teleski hizmet vermekte. Pistler; kayak tutkunları için farklı seviyelere sahip, zorluk dereceleri ve pistlerin uzunluğu değişiklik gösteriyor. Unutulmaz bir Kış Tatili için tercihleriniz arasında üst sırada yerini alabilir. Mesela Beceren Otelin pisti kısa ve daha amatör kayakçılara hizmet verirken, daha uzun soluklu kaymak için Tutyeli pistini tercih edebilirsiniz. Pistler arası geçişin kolaylığı ve bir diğer piste yanlışlıkla geçmelerin yaşanmasından dolayı artık tüm telesiyejler ve teleskiler aynı bilet sistemi ile çalışıyor. Uludağ' a ulaşmak için karayolunu ve teleferik yolunu deneyebilirsiniz Kış aylarında özellikle hafta sonları karayolundan gelen misafirler oteller bölgesine  doğru uzun araç kuyrukları oluşuyor ve bu günübirlik çıkacakları zor durumda bırakıyor. Bu yüzden günübirlik çıkanlar Teleferiği tercih edebilir. Önceden sarıalan bölgesine kadar çıkan teleferik artık oteller bölgesine kadar gidiyor.
    Kış Tatili için vazgeçilmez bir diğer bölgede Erzurum Palandöken' de bulunuyor. Burada yılın yedi ayı karlarla kaplı ve kayak sezonu Ekim ayı civarında başlıyor. Erzurum zaten iklimi soğuk bir şehir, bu yüzden Palandöken' de de hava ve kar  bir hayli kuru. Kar kuru olunca pistlerde kaymaya çok uygun kalitede oluyor. 22 pistten dilediğinizi seçik kayak yapabilirsiniz. Ayrıca snowboard sevenler için burası pistlerin zenginliği açısından çok önemli. Erzurum zaten küçük şehir olduğu için Palandöken Erzurum' a da hava alanına da oldukça yakın.
    Sarıkamış Kayak Merkezi de kar kalitesi bakımından Erzurum gibi. Buranın atmosferi de ayrı güzel. Göz alabildiğine bembeyaz pistler görmek yerine burada çam ağaçlarının arasındaki parkurlarda kayak yapmanın keyfine varabilirsiniz. Ağbaba, Cıbıltepe ve Süphan Dağı kayak bölgelerini mutlaka ziyaret edin. Burada da her seviyedeki kayakçıya uygun yedi adet pist bulunuyor. Amatör kayakçılar için en uygunu 2400 metre olan birinci etap kayak pisti. Kars havaalanına 50 km uzaklıkta olan Sarıkamış Kayak Merkezi bünyesinde fiyatları çok yüksek olmayan oteller bulunduruyor. Kış tatiliniz için tercih edebileceğiniz harika parkurları burada görmeniz mümkün.
    İstanbul' luların yoğun olarak tercih ettiği ve İstanbul' a 1 saatlik uzaklıkta olan Kartepe Kayak Merkezi de kış kaçamakları için hem uygun hemde popüler bir hale gelmeye başladı. Özellikle kış mevsimi başında ziyaret ederseniz kuru toz kar bulabileceğiniz kayak merkezinde; 400 metreden başlayan ve 3500 metreyi bulan pistler mevcut. Ayrıca uygun ücretlerle kayak ve ekipmanlarını da kiralayabilirsiniz. Her pistte bir telesiyej bulunması konuklar için son derece kolaylık sağlıyor. Kartepe Kayak Merkezi bir tane otele ev sahipliği yaptığı için eğer konaklamayı düşünüyorsanız rezervasyonunuzu önceden yaptırmalısınız. Ya da bir diğer alternatif olarak burada kayağınızı yapıp 15 km mesafedeki Sapanca Maşukiye' de de konaklayabilirsiniz. Böylece Sapanca nın güzel doğasını da görmüş olursunuz.
    Son olarak paylaşacağım Kayak Merkezi; Bolu da bulunan Gerede-Esentepe Arkut Dağı Kayak Merkezi Kış boyu ziyaretçilerini ağırlıyor. 1300 metre yükseklikte bulunan otelin misafirlerine sunduğu kayak imkanı ve  özellikle yeni başlayan amatör kayakçılar için buranın uygunluğu Kış Tatili için tercih edilmesini sağlıyor. Asırlık çam ağaçlarıyla çevrili alanı mutlaka görmelisiniz. Esentepe bölgesi sürekli rüzgar alan ve esen bir yer olduğundan dolayı Esentepe ismini almış ve bu ismi oraya veren de Atatürk. Buranın 4 km kuzeyinde ise Arkut Dağı bulunuyor. Arkut Dağında yer alan pistler de ise; her yıl uluslararası kayak yarışları yapılıyor.


16 Ocak 2015 Cuma

Kütahya Antik Kenti: Aizanoi...


     Herkese merhaba Hayalci Gezgin ülkemizde gizli kalmış kültürel miraslarımızdan biri olan Aizanoi Antik Kenti ni sizlere tanıtacak. Geçen paylaştığım Unesco Dünya Mirası Listesinde yer alan birbirinden güzel tarihi miraslarımız kadar burası da muazzam fakat malesef listede yer almıyor. Kütahya Çavdarlı da yer alan ve şehir merkezine 58 km uzaklıkta bulunan, Aizanoi Kenti kültürel yapısı sayesinde ikinci Efes olarak biliniyor.
    Aizanoi Antik Kenti nde iyi derece korunmuş yapısıyla Zeus Tapınağını ve onun muhteşem sütunlarını görebilir, fotoğraflayabilirsiniz. Büyük bir stadyum- tiyatro yapısı bulunmakta, hasar görmüş yerleri var ancak hala geçmişinin izlerini üzerinde taşımakta. 1970 te yaşanan Gediz Depremi yüzünden yıkılan camii den sonra ortaya çıkmış Dünyanın en eski borsalarından birine burada rastlamanız mümkündür. İkisinin hala kullanıldığı ve kötü bir şekilde restore edilmiş dört köprü örneğini de görmeniz mümkündür. Bunlar dışında ise; olimpiyat şeref tribün abidesi ile nekropolü görebilirsiniz.
    Oldukça eski bir yerleşim yeri olan Aizanoi Antik Kenti içinde Roma Döneminde dahi kazı çalışmaları yapılıp, burada tunç döneminde yaşamış uygarlıkların kalıntılarına da ulaşılmış. Bizans Dönemi içinde en canlı günlerini geçiren kent piskopoluk merkezi olmuş ve yün, tahıl, şarap üretimi ile şehir git gide zenginleşmiş. Milattan sonraki dönemlerde özellikle 7. yüzyıla doğru şehir önemini kaybetmeye başlamış ve tapınağın bulunduğu çevre en sevdiğim dönem olan Ortaçağ da bir hisara dönüştürülmüş. Buranın Çavdarhisar olarak anılmasında rolleri olanlar ise; Selçuklular döneminde buraya yerleşen Çavdar tatarları...
    Her gezginin gelip, görmesi gereken tarihin nice yıllarına tanıklık etmiş bu mekan özellikle Zeus Tapınağı Anadolu da inşaa edilen Roma Tapınakları arasında bir örneği daha olmayan, tapınak zeminin altında tonozlarla örtülü başka bir mekana açılır özelliği bulunan nadir bir yapıdır. Yapımı M.S. 2. yüzyılın çeyreğinde başlamıştır. Tapınağın aslında tam olarak Zeus' a adanıp adanmadığı bilinmiyor. Tapınağın önünde güzel bir işçilik olan kadın büstü akroteri, tapınağın sadece Zeus' a adanmamış olmasının bir göstergesiymiş.
    Şehrin iki km güneybatısını da gezmeyi unutmayın, burada Karabulut Nekropol alanı yer alıyor. Aizanoi Antik Kenti Roma Döneminde Altın Çağını yaşadığı zamanlarda nüfusunun 30 binlerde olduğu düşünülüyor. Ancak günümüzde Çavdarhisar nüfusu 5 bini geçmiyor. Dünya' nın en eski Borsası denen yer gerçekten çok ilginç. Anlam olarak ise muhtemelen burada bir gıda pazarı yan, macellum bulunuyordu. Duvarlarında satılan ürünlerin fiyatlarını içeren bir takım latince ve grekçe yazılar bulunuyor. Mesela komik bir örnek olan, 8 numaralı blok üzerinde yazan yazıya göre, 16-40 yaşları arasındaki bir erkek kölenin iki eşeğin ücreti karşılığında satılabileceği, üç erkek kölenin ise bir at fiyatına satılabileceği gibi fiyatlar yazıtlarda yer alıyor.
   Tiyatro ve Stadyum ise tapınağın kuzeyinde yer alıyor. Çok iyi korunmuş durumda değil, keşke daha iyi korunmuş ve günümüze aktarılmış olabilseydi. Buranın inşaası MS. 2. yüzyılda başlanarak yüzyıl içerisinde değişiklikler ve eklemeler yapılması sonucu 3. yüzyılda tamamlanmış. Kaliteli, sanat dolu işçilik elde etmek için ne kadar sürenin geçtiği, o dönem insanlarının güzel bir şey yaratacakları hırsının yanında hiç önemli değilmiş buna bir de teknolojinin o dönemim boyutlarına göre olduğu düşünülürse, inşaatı başlanan bir yapıyı ancak bir sonraki kuşak görebiliyormuş... Buradaki stadyum ve tiyatro birbirine birleşik şekilde yapılmış ve bu yapı da Zeus Tapınağında olduğu gibi eşsiz bir yapı. Stadyuma giderken kullanılan yolun üzerinde bir hamam var ve bugün dahi mermerleri ve su ısıtma kanalları yerli yerinde duruyor. Yolunuz düşerse bu tarihi antik kenti kesinlikle ziyaret edin...

 

15 Ocak 2015 Perşembe

2015 Dünya Müzik Festivalleri...


    2015 te her gezgin bir yerlere tatile, keşfe hazır gitmişken, yolları düşer de denk gelirse diye bazı ülkelerin kaçırılmaması gereken tabiri caizse eğlencenin dibine vurabileceğiniz Müzik Festivallerini tanıtacağım.
    Nisan 2015 ayı boyunca Amerika da hatta hatta California eyaletinde olacak gezginlerimizin kaçırmaması gereken bir festival tüm heyecanıyla onları bekleyecek. Festivalin adı Coachella 10-12 ve 17-19 Nisan da bu Amerika nın en popüler Müzik Festivali açılışı AC-DC ile yapacak ve ardından bir çok dünyaca ünlü grubu ve şarkıcıyı ağırlayacak. Bu eğlenceli Müzik Festivali normalde tek hafta düzenleniyorken o kadar ilgi odağı olmuş ve Dünyanın bir numaralı Müzik Festivaline dönüşmüş ki uzatılıp iki hafta sonuna çıkarılmış ve eğlenmeden ayrılan yok bu festivalden...
    Diğer bir capcanlı Müzik Festivali de Danimarka dan. 27 Haziran da başlayacak festival 4 Temmuza kadar bir çok ziyaretçinin akınına uğrayacak. Roskilde Müzik Festivali de Dünya Ünlü grupları getiriyor; Koronos Quartet, Lamb Of God ve daha nicesiyle bu festival Kuzey Avrupa nın en ünlü Müzik Festivali niteliğinde. Çadırlar ve kamp eşliğinde festivalin keyfini sürmek istemeyen ziyaretçiler gece şehirde konaklayabilirler çünkü konser alanları şehre yakın. Bir metal müzik hayranıysanız ve Full Festivalin biletini almak istiyorsanız fiyatlar yaklaşık 300 dolardan satışa sunuluyormuş.
    Ben daha soft müzik ve festivalden yanayım derseniz işte tam sizlik bir festival geliyor; Benicassim Müzik Festivali, 16-19 Temmuz tarihlerinde Barcelona-Valencia nın arasında yer alan muazzam Akdeniz Kıyılarında düzenlenen bu festival, Müzik ile gelenlerin deniz keyfini birleştirmiş ve eğlenceyi kat kat arttırmış durumda. Konser listesi ilerleyen günlerde açıklanacak ama keyifli olur diye düşünüyorum.
   Ve geldik Ağustos ayına 10-17 Ağustos tarihleri arasında Avrupa nın en ünlü festivallerinden biri düzenleniyor; Zigetvar Festivali olarak bildiğimiz fakat orjinalinin Sziget Festivali olduğu muhteşem eğlenceye inanılmaz büyük bir alanda ev sahipliği yapacak. Tüm günler konsere katılmak isterseniz biletler 229 Euro ancak 5 günlükte katılabilirsiniz, 199 Euro. 7 gün sürecek konsere 1000 kadar farklı performans düşünülüyor listeler henüz belirlenmemiş ve buna ek olarak bir çok yan aktivite ile konuklara unutulmaz bir festival sunacakları kesin.
    Eğer sizin de yolunuz baharla beraber buralara düşerse kaçırmayın, üzülürsünüz. Tarihi yerlerinin ve mimarilerinin güzel olduğu bu ülkeleri bir de eğlenirken görüp, Dünya nın dört bir yanından insanlarla tanışıp, harika bir tatil geçirebilirsiniz.